birbirimize inanmış gibi baktık. sonra aynadaki yansımalarımıza. göz göze geldiğimizde ifade edemediğimiz şeyler vardı. aslında fark ettik ki aynada bile birbirimizi izliyorduk. o kadar yok olmuştuk gözlerimizde. çağdaş bir dünyada yaşıyorduk. teknolojinin büyüsüne kendimizi kaptırmış etrafında dönen pervaneler gibiydik. zaman geçtikçe bütün oluyorduk. kendimize ait bir cennet, kendimize ait bir dünya ve kendimize ait insanlar vardı sözümüzü geçirebildiğimiz. gördürümüz her yol, tekmelediğimiz her çakıl taşı geleceğe adımlanan bir basamak gibiydi. bizi üzecek tek şey ise adımlarımızın ayrı yöne atılmasıydı.
aslında yürüyorduk. bilmediğimiz bir yere. ürkek tavşan kaçışlarında, merhamet bekleyen yüz ifadesi ile savruluyorduk. yüzümüzde güzelliğimizi ön plana çıkaran beş karış boya altına sıkışmış biz. bir zırhtan ne farkı vardı sarf ettiklerimizin. güzel bir dünya yaratıyorduk eskiden, zaman ilerliyor düşünmeye fırsat kalmıyordu. onlar bizim yerimize yapıyordu zaten. bir dünya oluyordu aslında olmadığımız. ama şekilleniyorduk. yiyor,içiyor şekilleniyorduk saflığı arayarak…
“Sizi aşk enstitüsüne götüreceğim, orada “eski dünya problemleri şubesi” vardır. Meselenizi bilirler ve sizi aydınlatırlar..”*
*Peyami Safa Yalnızız
Siz ne düşünüyorsunuz?