2. Büyük gözler

Bütün gün hiç bir iş yapmadım. Sadece olan biteni düşünüyor, bir anlam vermeye çalışıyordum. Kimse de yanıma gelip bir şey sormadı. Hatta öğle yemeğine bile çağıran olmadı. çağırsalar da bir şeyler yiyebileceğimi düşünmüyordum. Öylede sekiz saat kadar masamda oturdum ve sadece ekrana baktım. Tuvalete de çıkmamıştım. Zaten bir şey yiyip içmiyorsanız tuvalete de çıkmanız gerekmiyor.

Neyse ki akşam olmuştu. Toparlanıp hızlıca çıktım. Hemen eve gitme niyetinde değildim. Bir iki kadeh bir şey içip kendime  gelmeliydim. Gün boyu ayık kafayla düşünmek pek bir işe yaramamıştı. Belki kafam iyiyken düşünmek daha çok işe yarardı.

Yol üstünde bir bara oturdum.Yarım saat kadar bekledim yanımdan gelip geçen garsonların hiç biri siparişimi almak için durmuyordu. Sonunda dayanamayıp bir biraz istedim. Garson ne istediğimi sordu. Malt dedim ve gitti. Bir süre sonra elinde şişeyle masamın yanında durdu ve etrafa bakınmaya başladı. Anlamsızca bir şeyler arıyormuş gibi. Elimi kaldırdım biraya almak için ama bana uzatmıyordu da.
“Benim mi o?” diye sordum. Birden irkildi ve evet diyerek birayı uzattı.

Üçüncü birayı içiyordum. Biraz çakır keyif olmuştum. İçmeye başlayalı çok olamamıştı belki bir saat. Bilirsiniz tek başınıza içiyorsanız daha hızlı ve daha çok içiyorsunuz. Üçüncü biradan sonra fazla düşünmemeye başladım sadece gelen geçeni izlemeye başladım. Kedi kapının önünde duruyordu. kimse gitmesi için bir şey yapmıyordu. He o birilerini rahatsız ediyor, ne de kendisi rahatsız oluyordu.

Bir kaç bira daha içtim. Bir yerden sonra saymayı bırakmıştım ama kalktığımda sallandığımı hissediyordum. Yalnız bir gariplik vardı, sanırım tuvalete hiç gitmemiştim. Kafam iyiydi belki ama midem içtiğimden bi haber gibiydi. Şimdiye kadar biranın beni şişirmiş olması lazımdı. Sendeleyerek hızlı adımlarla evime doğru yürümeye başladım. Kedi de yine peşimden geliyordu. Artık sinirimi bozmaya başlamıştı. Apartmanın kapısından girince onu dışarıda bırakacaktım. Eğer sabah tekrar karşıma çıkarsa… Bunu sabah düşünürdüm.

Canım birden sigara istedi. Yol üzerindeki açık büfeye girdim. Normalde sigara içmem. hele alkol alırken hiç içmem. Daha doğrusu içemem. Kapıdan içeri girdim ve “Camel istiyorum bir tane.” dedim. Bunu der demez demez bütün gözler bana çevrildi. Bira almış bir atmış iki boylarındaki kız hızla bana döndü. Elindeki poşete sıkıca sarıldı. O da son zamanlarda gördüğüm koca gözlü insanlardan biriydi. Fincan gibi koskocaman masmavi gözleri vardı. Aceleyle büfecinin uzattığı parayı aldı ve yanımdan hızlıca uzaklaştı.

Ben kıza bakarken büfecinin elinde sigara paketi ile beklediğini gördüm. “Ne kadar?” diye sorunca “Altı buçuk” dedi. Sigaranın yanında bir de çakmak alarak büfeden çıktım.

Aklıma bir fikir gelmişti. Neden kıza gidip sormuyordum ki? Peki ne soracaktım? Gözlerin neden büyük diye mi? “Seni daha iyi görebilmek için” diye cevap vermeyeceği kesindi. Gözleri büyük müydü orası da bir muamma. Benim hayal gücümdü muhtemelen. Peki benden kaçmasına ne demeli. Onun da bir açıklaması var elbet alkollüyüm. Gerçi az sonra o da alkollü olacak.

Bir sigara yaktım. Bira üzerine aldığım tadı beğenmemiştim, söndürmedim. Paslanmış bir demiri yalıyor gibiydim adeta. Dumanı tütsün diye elimde tuttum. Arada bir nefes alıyordum ama sigaranın çoğu için için yanarak bitiyordu.

Sokağa döndüğümde bir kaç metre önümdeki pasajdan, büfedeki kızın çıktığını gördüm. Adımlarımı hızlandırdım. Birilerini rahatsız etmek huyum değildir ama bu kıza bir şeyler sormalıydım. Sormam gerektiğini hissediyordum. O esnada peşimden gelen kedinin kızın önüne birden çıktığını gördüm. Kız aniden durdu. Kedi kıza sırıtarak dişlerini gösteri. Aynen Cheshire kedisi gibiydi ve bu beni rahatsız etmişti.

Kız hamle attıkça kedi önünü kesiyor geçmesine izin vermiyordu. İkisinin hareketlerini izlerken iyice onlara yaklaşmıştım. Aramızda bir kaç adım kala beni fark etti ve bana doğru döndü. Koca mavi gözleri bu karanlıkta bile capcanlı parlıyordu. Gözlerinden süzülen damlalar belki onların bu kadar canlı gözükmesine neden oluyordu.

“Sen” dedim, elimi uzattım. Gözleri mavi bir cupcake gibiydi ve onları görünce acıktığımı hissettim. Mideme kramplar girme derecesine kadar açlık hissetmeye başlamıştım birden. Cümlemi bitirmeden (gerçi nasıl bitireceğimi bilmiyordum) uzattığım elimden kurtulmak için ani bir hareket yaptı ve tökezledi. Sırt üstü yere düştü ve başını kaldırıma çarptı. Ne olduğunu anlayamamıştım. Başının arkasından kırmızı bir sıvının aktığını gördüm. Kan olmalıydı. Paniğe kapılmadım. Hissettiğim açlık bütün her şeyin üzerindeydi o an. Eğildim, kızın kafasını sağa sola çevirdim. Hiç bir tepki yoktu. Ölmüştü, ya da en iyi ihtimal bayılmıştı. Kedi yanıma sokularak kızın ufak bir höle dönüşen kanından içmeye başladı. Ellerimle kovalamaya çalıştım ama gitmedi. Küçük ağzı ve burnu kan olmuştu. Kızın yüzüne tekrar baktım. Güzel bir yüzü vardı. Kocaman gözleri güzelliğine güzellik katmıştı adeta. Midem kazınmaya devam ediyordu. Bir şekilde açlığımı bastırmam lazımdı. Garip bir şekilde kızın gözlerine uzandım. Parmaklarımı koca yuvarlakların etrafına sardım ve sıkıştırarak çektim. Gözleri yerinde çok kolay çıkmıştı. Retina damarları biraz zorlamıştı ama sonunda onlar da kolayca pes etti. Koca gözün hepsini ağzıma attım ve çiğnemeye başladım. Çenemi her hareket ettirdiğimde küçük baloncuklar patlıyor bunlarda bana büyük keyif veriyordu.

Havyar yer gibiydi. Gözün içindeki her tabaka patır patır patlıyor her patlayıştan sonra farklı bir tat doluyordu ağzıma. Lezzetin  tarifini yapamadım hiç bir zaman. Bu gözlerin tarifini hiç yapamam.

Ertesi sabah bir panikle uyandım. Kendimi o kadar enerjik hissediyordum ki, gözlerimi açar açmaz yataktan fırmalam bir oldu. Yerimde duramıyordum. Telefonun saatine baktım, henüz sekize beş vardı. Şimdi çıkarsam işe yetişebilirdim. Her ne kadar işe gitmek istemesem de hazırlanmaya başladım. Artık herkes gibi bir refleks halini almış telefona bakışlarım daha da sıklaşmıştı. Her saniyeyi sayıyordum. Sanıyorum otuz saniye içerisinde dört kere baktım. Son bakışımda telefonun saatinin altındaki küçük “cmt” yazısını gördüm. Yani bu gün cumartesiydi, işe gitmem gerekmiyordu. Hareketlerimi yavaşlattım ama içimdeki enerji patlaması devam ediyordu. Uyuyamayacağım belliydi, yapacak bir şeyler bulmalıydım.

Tam o esnada dün gece aklıma geldi. Tam anlamıyla panik oldum. Kalp ayığım hızlandı, hücrelerim karıncalanmaya başladı. Vücudumun her yani. Yatağın kenarına oturdum, derin bir nefes aldım. Kısa bir titreme krizinden sonra kendimi toparladım. Düşünmeliydim. Eve nasıl gelmiştim? Kız gerçek miydi? Gerçekten közlerini yuvalarından söküp, onları yemiş miydim? sanki tatları hala damaklarımdaydı. Kendimden uyandım. Bunu yapmış olamazdım. Bilgisayarımı açtım.Yarım saat kadar, tüm haber sitelerini gezdim. Hiç birinde “gözleri oyulmuş ölü bir kız” haberine rastlamadım. Bu içimi rahatlattı.

Rahatlamıştım ama içimdeki enerjiyi atamıyordum. Apar topar eşofmanlarımı giyerek koşmak amaçlı dışarı çıktım. Amacım tabi ki koşmaktan çok sokağın köşesindeki çöp konteynerlarının yanında kızın yatıp yatmadığını kontrol etmekti. Belki henüz bulunmamıştı yada haberlere yansımamıştı. Kapüşonumu kafama geçirdim. apartmanın kapısından çıktım. O geri zekalı siyah kedi yine kapının önünde duruyordu. Beni görünce ayağa kalktı lanet olası. Şimdi onunla uğraşamazdım. Olay yerine gitmek ve olan biten gerçek mi onu kontrol etmek gerekti.

Kesinin suratına baktım. Dün gece akan kanı yalıyordu. SUratında hiç bir kan izi yoktu. Tabi sabaha kadar yalanıp temizlenmiş olma ihtimali de vardı. Yürümeye başladım.

“Her katil cinayet mahallini ziyaret eder.” diye bir ses yankılandı kafamın içinde. Bir an duraksadım. Sonuçta katil değildim. Evet, vesile olabilirdim kızın ölmesine ama katil değildim.

“Peki gözlerini nasıl açıklayacaksın?” dedi ses. Bunun mantıklı bir açıklaması yoktu.

Aksak adımlar atmaya başladım. Sonuçta korkunun ecele faydası yoktu. Er geç beni bulacaklardı. Ellerim çıplaktı. parmak izi, DNA testi derken iki gün içinde kapımda biteceklerdi. Ya da ben gidip itiraf etmeliyim. Kız panik yaptı düştü, bende panik yaptım. Peki gözler, gözler evet… Kedinin ardımdan gelen ayak seslerini duydum. Kedi.. Kediler oymuş olmalıydı. Kızın gözlerini yani.

Kız düştü, yardım için yanına gittim, hafif silkeledim, yoğun bir şekilde akan kanı görünce panik yaptım ve eve kaçtım. Zaten alkollüydüm korkudan da polise, ambulansa haber veremedim.

Hikayem bu kadardı. Üstüne koyacak şeyler bulabilirdim ama eksiltecek bir şeyim yoktu. Muhtemelen bir kaç sene ceza alırdım. İyi hal para cezası derken, öylece geçerdi. Sonuçta ben öldürmemiştim. Elimde satırla gezmemiş, sopalarla kimseyi döverek öldürmemiştim ki. Sanki onlar benden daha mı torpilliydi.

Köşeyi döndüğümde dün gece olanlarla ilgili hiç bir şey bulamadım. Geçerken dikkatlice baktım. Ufak bir kül birikintisinden başka bir şey yoktu. Yani kimse cesedi bulmamıştı. Yada cesedi alıp ortalığı temizlememişti. En güzeli sanıyorum ben dün gece gerekçi bir rüya görmüştüm. Yani bunların hepsi hayal yada rüyaydı.

Rahatlamıştım. Yani üzerimdeki o panik ortamı kalkmıştı. Vücudumdaki patlamakta olan enerjime sanki yenisi eklenmişti. Koşmaya başladım. Hızla arkama bile bakmadan.

Beş kilometre kadar koştum. Hızla, hiç durmadan. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Dalağım falan şişmemişti, oysa elli metre sonra nefes nefese kalıp yere yığılmam gerekiyordu. Bu olmadı. Üstüne üstlü vücudum daha fazla koşmam için bana baskı yapıyordu. Benim gibi bir bünyeye sahip bir insan için bu çok fazlaydı. Durmam gerektiği için durdum. Yol üzerindeki bir büfeden su aldım ve içtim. Susamamıştım aslında. Su içmem gerektiğini düşündüğüm için içmiştim. Gecenin bir yarısına kadar alkol almış, sabah kalkınca bir şey yiyip içmeden direkt dışarı çıkmıştım.

Yarım litre suyu bir dikişte içtim. Ara vermeden. Daha fazlasını da içerdim ama yapmadım. Bir an kendimi çok frenlediğimi hissettim. Doğru sürekli bir şeylerin bokunu çıkartıyordum ama, bu sefer yapmamalıydım.

Eve yürüyerek döndüm. Dönerken hiç garip bir şey görmedim. Ne patlak gözlü insanlar ne de Firebird. Sanıyorum hepsi rüyaydı. Uyanmış ve hepsinden kurtulmuştum.

 


Yayımlandı

kategorisi

,

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?