Boş bir kovan manzarasının içinde ufak ufak büyüyen bal peteğinin izinde yürürken batmamaya ve yapışmamaya; bir karıncanın onu ezmeye çalışan adidas marka ayakkabının altından sıyrılıp, kurtulmak için çırpındığı hayatta, son bir silkinişin seninle olacağını sanmıştım. Hayaller hayaletlere varırken iki köhne duvar arasında gelişini beklemek, her gidişinin, geç kalınmışlığın, bir o kadarda varlığın arasındaki yokluğunun, güzüme acı vurumuydu hayat. Ve benim için dünya büyüdükçe daha da acılaşan bir hayat.
Hayat buydu. Ve bir sıfatla betimlenebiliyordu aslında. Ya da iç geçirip,kendime vurduğum damganın diğer bir yüzü… İnsanlar kaybetmeye başladığında ucubeleşiyordu. Hiç kazanamayanlar ise kazanmaya başladıklarında.
<p class="MsoNormal" style=""><span style="color: red;"> </span><span style="font-family: Verdana; color: red;">Aynı yerde aynı şehirde, şehrin aynı sokaklarında, yalnızlığı yaşayan eski devranlar görmüş küçük bir odasında Kieslowski’nin yalnız karakterlerine bürünmüş aynı acıyı paylaşan, deniz sakini dalgaların huzurunda ayrı istatistiklerle kapak olmuş viraneler içindeyim. Umutsuzluk sensizlik ve acı içime işleyen. Sadece boş hikayeler son noktasında yalnızlığın ve kelimeler içime akan ve sensizlik.
Aynı şehirde, belki de uzakta, yalnızlıkla savaşırken ayrı bir gülümseyiş resimlerindeki bana. Sen geleceğe mesaj gönderirken gülümsemende içime yer eden her an… Bakışların sana olan sensizlik. Geç kalmak acıya, sana ve umutlara… acı ve sen benim nezdimde mutlu bir ikili, rüya ve sen benim nezdimde ayrılmaz bir ikili.
Sana dokunmak için açtığım yollar bunlar ve açıldıkça sıyrılan benliğimdeki ufak hava kabarcıkları. Sensizlik ne zor ve seni yaşayamamak aynı toprak karası üzerinde… Sizlere sığınmak. Sensizlik ne acı… Ve sensiz yaşamak…
Anlamak belki de bir örümceği avını nasıl göz kırpmadan yediğini, ya da bir annenin çocuğuna sevgisini. Hepsi varolmak için ve varolmak için yaşamak, yaşamak için ağlamak ve ağlarken gözyaşlarımda seni bulmak… Seni yaşamak… Kelimeler anlatıyor mu beni ve hayaletler yıpratıyor mu seni benim kadar? Ben acıya katlanıyorsam, ben sensizliğe katlanıyorsam hikaye buraya kadar… ve ben ölüyorsam ekranımda doğmamış gözlerin için benden hayat bu kadar… Kelimeler bu kadar… ve gülümsemeler bu kadar…
Yetmeyen tek şey “bu kadar”a layık olmayan tek şey “sen” ve “sen”sizlik. Eski kelimelerdeki anlam gibi. “seni seviyorum” lakin seni sevmek seni sevdiğim an için yetmiyor bana. Bu noktada kelimeler kafi. İşte beni sana anlatacak tek şey bundan sonra dokunmalar hareketler…
Ve bedeninden bir zehir gibi tenime bulaşan terin…
Belki bu gün varsın yarın yoksun ve yokluklar asıl içimde büyüten ve seni
bana iten gizemli bir filmin düğümünün çözüldüğü yer gibi hayalime akan,
sensizlik gibi… Bir başka değişle paranoyaklaşmam gibi…
Bu son satır ve sadece son sözcük… Anlaşılmamak için…
Biz sadece hayal miyiz?
Siz ne düşünüyorsunuz?