Deniz gözlerini kapatmış, otobüsün içerisindeki gürültüyü dinliyordu. Arkadan motordan geldiğini düşündüğü ince bir halat sesi yeni doğmuş güvercin yavrularının bağırmaları gibi kulağını tırmalıyordu. Bir süre sonra gürültüler yerini anlamsız uğuladamalara bıraktı. Kendisini teneke bir kutunun içerisinde hareket eden bezelye tanesinden farksız hissediyordu. Bir bezelye tanesi, bir köşeye sıkıştırılmış. Bir parlama oldu. Deniz’in uyanık kalan ve hala yolculuk yaptığını bilen kısmı bunun şimşek olduğunu algıladı. Ancak bu algı görmeye başladığı rüya ile harmanlandı.

Deniz boş bir sokakta ilerliyordu. Esen rüzgar etrafında küçük bir hortum oluşturuyor, önüne kattığı bir kaç çöple birlikte Deniz’in etrafında kalkan oluşturuyordu. Parke taşlı sokakta rüzgarın sesi haricinde hiç bir ses yoktu. Sokak aydınlatmaları yetersizdi. Onar metre arayla koyulmuş laleye benzeyen aydınlatma direklerindeki lambaların hiç biri yanmıyordu. Buna rağmen kenardaki dükkanların soluk ışıkları Deniz’in önünü görmesine olanak sağlıyordu.

Deniz etrafına bakındı. Sokak iki metre içerisinde sanki kendini tekrar ediyormuş gibiydi. Her şey aynıydı. Bilmediği bir sokakta yürüme hissi midesinden ağzına acı su gelmesine sebep olmuştu. Korkunun vermiş olduğu tedirginlik, ağzındaki acı tatla birlikte canını iyice sıkmıştı. Yürümeye devam etti. Sağ tarafındaki dükkanın ışıklarından biri gürültü ile yanıp sönüyordu. “Korku filmlerindeki gibi” diye düşündü. Korkmaya şartlandırılmış bir şekilde irkildi. Adımlarını biraz daha hızlandırdı. Uzaktan, sanki gittiği gönden bir uğultu geliyordu. Beyninin uyanık kısmı, harekette olan bir otobüste olduğu sinyalini verdi ona. Biraz daha rahatladı. Etrafına bakındı tekrar yine ışıkları yanıp sönen dükkanı gördü. Artık tereddütü kalmamıştı. İki metrede bir olmasa da üç dükkanda bir gördüğü şeyler birbirini tekrar ediyordu. Başını yukarıya kaldırdı. Ancak bir metre yukarısını kaplamış derin karanlık görmesini engelliyordu.

Deniz gözlerini açtı. Yaklaşık altı saattir hareketsiz bir şekilde duran ayakları şişmeye başlamış, ayaklarına toplanmış kan, parmak uçlarından fışkıracak bir şekilde baskı yapmaya başlamıştı. Deniz o mahmurluk arasında parmak ucuna bir toplu iğne batırsa kanın ne kadar fışkırabileceğini düşündü. On santim, otuz santim, yarım metre, bir metre… “Hayır bu sadece filmlerde olur” diye düşündü, sonra “rüyanın filmlerden ne farkı var ki” diye ekledi. Göz kapakları yine kapandı. Keskin sesler kendini uğultuya bıraktı, değişken ışıklarsa, tam bir karanlığa..

Deniz karanlık gökyüzünden başını aşağı indirerek sıyrıldı. Dükkanların tekrar edip etmediğinden emin olmak amacı ile bulunduğu yerden, ışıkları yanıp sönen dükkanın vitrinine baktı. Vitrinde üç cansız mankenin çıplak bir şeklide durduğunu gördü. Mankenler, yola değilde birbirlerine doğru bakıyorlardı. Mankenlerden erkek olanlardan biri, kadın olana arkadan sarılmıştı. Tam karşılarında duran diğer erkek manken ise, ellerini gözleri hizasına kaldırmıştı. Işık tekrar yanıp söndü, artık alışıldık gürültüyle.


Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?