Deniz hızla bir sonraki dükkan için adım attığında, yol kenarında bir bankın olduğunu fark etti. Bu aslında yolun birbirini tekrarlamadığının kanıtıydı. Her ne kadar bilmediği bir yok olsa da yolun tekrar etmediğini bilmek, aynı yerde dönüp dolaşmadığını bilmek onu rahatlatmıştı. Ağzındaki acılık gitmişti sanki. Arkasına döndü. Görebildiği kadarıyla ardında bıraktığı yola baktı. Ancak uzaklaştıkça küçülen bankları görünce hayal kırıklığına uğramıştı. “Bu zamana kadar onları görmüş olmam gerekirdi” diye düşündü ve yoluna devam etti.
Adımları hızlanmıştı. Bu kez vitrine baktığında ise, kadın manken bağdaş kurmuş bir şekilde yere oturmuş, erkek manken ise, biraz dizlerini kırarak ellerini kadın mankenin omuzlarına koymuştu. Tam karşılarındaki manken dizinin birini yere koymuş, iki eli yine göz hizasındaydı. Deniz gördüğü bu kareden sonra aynı yerde dönüp dolanmadığına emin olmuştu. Bir kaç adım daha attı. Önünden iki haftalık bir kedi büyüklüğünde bir geme hızla koşarak geçti. Geme her ne kadar onun irkilmesine sebep olsa da, burada kendinden başka bir canlı olduğu fikri onu mutlu etmişti. Bir kaç adım daha attı. Ta ki ışıkları yanıp sönen dükkanın önüne gelene kadar. Arkasından ayak sesleri duydu. Kafasını heyecanla geriye çevirdiğinde, bir gemenin hızla hareket ettiğini gördü. Daha ilerisinde bir başka gemenin daha ilerisinde bir başka…Dükkanın vitrinine baktığındaysa, yanıp sönen ışığın, tamamen sönmüş olduğunu gördü. Tamamen karanlığa bulanmış vitrinden içerisini görmek için bu kez dükkana doğru yaklaştı. İkinci adımını attığında, ayağı takıldı ve tökezledi. Yere baktığındaysa ters “U” şeklinde yere gömülmüş bir demir parçasını gördü. Vitrine yaklaşmaya devam etti. Cansız mankenleri görünceye dek.
Mankenler yine yer değiştirmişti. Bu kez kadın manken yerde yatıyordu. Göğsünün tam altında kırmızı renkli bir boya vardı. Adam ise onun başında diz çökmüştü. Onunda sağ eli kırmızıydı. Karşısındaki adam ise bir önceki pozisyonunu hiç bozmamıştı. Deniz, erkeğin elindeki kırmızı boyadan bir damlanın yerde yatan kadının yüzüne düştüğünü gördü ve geriledi. Koşar adımlarla bir sonraki vitrine gitti.
Vitrinden içeri baktığındaysa, iki manken aynı şekilde dururken gördü. Erkek olanın parmaklarından süzülen kan, kadın olanın yüzünü iyice kaplamıştı. Karşıdan onları izleyen ise ortada yoktu. Deniz bir kaç adım geriledi. Neden gerilediğini bilmiyordu. Yerdeki demir parçasına takıldı ve düştü. Yere baktığında demir parçasını hatırladı. Refleks olmuş bir şekilde arkasına baktı yerdeki demir parçalarını gördü. Kafasını tekrar çevirdiğinde ise bir parlama oldu. Gözleri kamaştı. Gayrı ihtiyari bir şekilde elleri ile gözlerini kapadı. Ayak sesleri duydu. Bu bir insanın ayak sesine benziyordu. ya da iki ayaklı bir hayvanın. Beyninin uyanık olan kısmı “şimşek çakması” dedi ona. Gözlerini açtı. Gözleri henüz kendine gelememişti. Ancak bir şeyin yere düştüğünü fark etti. Hızla yerinden kalktı. Yere düşen şeyi etrafındaki rüzgar bulutuna kaptırmadan yakaladı. Elinde tuttuğu polaroid bir fotoğraf kağıdı idi. Kartın üstü fotoğrafın olması gereken kısım bulanıktı. karı kuruması için sallamıştı. Kuruması için mi? Aslında kendi de bilmiyordu. Tek bildiği şey bunun sallanmasıydı. Küçükken bir yerlerde görmüştü. Kendisinin de bu fotoğraf makinesi ile çekilmiş resimleri vardı.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor…
Siz ne düşünüyorsunuz?