Deniz, otobüsün yavaşlaması ile birlikte gözlerini tekrar açtı. Hafif bir esintinin alnına doğru çarptığını hissetti. Göz ucuyla baktığı otobüsünün tarafında bulunan elektronik saat 08:52’yi gösteriyordu.  Saat bu olamaz diye geçirdi aklından. Sağ eli ile tepesinden üfleyen havalandırmaya uzanarak şiddetini daha da arttırdı. Başını koltuğun arkasına yasladı ve gözlerini tekrar kapattı.

Rüzgar birden kesildi. Deniz’in etrafında kalkan olan bir kaç çöp parçası ve ufak toz bulutu aniden yere serildi. Deniz yaptığı o kadar hareketten sonra bir çemberin ortasında olduğunu anlayamamıştı, ta ki toz bulutu yok olana kadar. Bir adım attı. Devam etmesi gerektiğine tereddüt ederek. O sırada beyninin uyanık kısmı “bu bir rüya” dedi ona. Bu bir rüyaydı ve sadece bir rüyada macera yaşanabilirdi. Bu düşünceyle Deniz devam etti yürümeye.

Dükkanın önüne gelmişti. Işıkları hala sönüktü. İki manken aynı şekilde, önceden gördüğü gibi duruyordu. Etrafa bakındı. Bu kez dükkanın içerisine doğru merakla bakındı. Ancak görebildiği derin bir karanlıktı. Kendini yolun ortasında korkudan ne yapacağını şaşırmış bir kedi gibi hissediyordu. Birden gözleri parladı. Parlaklık görme yetisinin anlık olarak kaybolmasına sebep oldu. Göz kapaklarını kaldırdığındaysa, gözlerinin önünde uçuşan kara lekelerin ardından vitrinde hareket eden bir yansıma gördü. Beyninin uyanık kısmı yine “şimşek” dedi Deniz’e. Deniz kafasını hareket eden yansımayı görebilmek amacı ile hızla çevirdi. Karşılaştığı şey ise bir başka polaroid kartın yerde sekişiydi.

Deniz kartı yerden aldı. Diğeri gibi salladı ve baktı bu fotoğrafta bulanıktı. Diğer fotoğrafa tekrar baktı. Hala bulanıktı ancak, buğulanmış bir cam gibi ardında bir şeyler görebiliyordu. Fotoğraf karesinin içerisinde Deniz kendisini, bir pencerenin kenarında içeriye bakarken gördü. Aslında kendisi olduğunu düşünüyordu. Ancak bu şekilde bir poz verdiğini hatırlamıyordu da… Bu başka birinin fotoğrafı olabilirdi. “Ama flaş benim yanımda patladı, benim resimde olmam gerekli” diye düşündü. Diğer fotoğrafa baktı. Aynısıydı sanki. Bir flaş daha patladı bu diğerlerinden daha fazla parlamıştı sanki ve ardından bir gürültü duyuldu. Gürültünün arasında bir kadın sesi… Beyninin uyanık kısmı “şimşek, gök gürültüsü” dedi. Kadın tekrarladı.
“Tünel… kapı… anahtar…”
Gözlerini açtı, parlayan ışık gözlerini hançerledi. Kapadı. Tekrar açtı. Hançer daha az etkili olsa da yine saplandı gözlerine. Tekrar kapadı. Yine açtığındaysa şoförün çığlık gibi sesi yankılandı kulaklarında.


Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?