Ne kadar ayırabiliyorduk? Ne kadar katlanabiliyorduk? Ucundan tutmaya çalıştığımız hayat ne kadar ardından sürüklüyordu bizi. İnandığımız şeyler ne kadar doğruydu? Ardından koştuğumuz, hayalini kurduğumuz, insanlar. Yüzleşmeye başladıkça şekil değiştiren. Hayat bir hayale mi sürüklemişti bizi? Sürekli arayacağımız, arayıpta bulamayacağımız. Bulmak istmeyeceğimiz belki de. Belki de avutacağımız başka ruj izlerinde. Her biri bir başka acı. Her biri bir başka keder olup yağarken üstümüze. Saklanmak isteyip, altında ezileceğimiz, bir oyundan ibaret. Bu yüzden seviyoruz oyunları. Öldürmek için kendimizi ve bir kez daha, bir kez daha yeniden başlamak için. Dumanımız tüterken üstümüzde, yeni bir hırsla yeni bir acıdan, yeni bir yok olmuşluktan çıkmışken, yeniden var olmaya çalışmak için. Her biri hayalden mi ibaret… Keman tellerine sığınmış, ince kulak tırmalayan ama yüreğe bir kor gibi düşen. Zamansız mı her şey? Ötelediğimiz zamanın savunması mı yoksa? Bir geri dönüş, bir acı… sürekli umutla beslenen… yırtılan, silinen, öldüren, öldürten…


Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?