ne olduğumu biliyorum. ya da nasıl yaşadığımı. beklentilerim sadece umutlarımdan ibaret ve hayallerim kadar uzak. aslında dört kişiyim. üçü ben, biri ise dışımdaki düşüncelerim. her şey bulanık. hızla kayan bir cismin ardında bıraktığı tozlardan ibaret. biraz daha düşündüğümde içinde boğulacakmış gibi oluyorum ve tozlar boğazımda yavaş yavaş birikiyor. eski bir anı değil bu. yada sürekli tekrar eden bir lanet, tekerlek altlarında. buradayım. ellerimi görebiliyorum gökyüzüne kaldırdığımda ve ardında uzanan koyu maviliği.
bu gün yağmur yağacak. sessizim. sessizlik içime açılan yaraların sadece geçitlerinden biri. nefes alır gibiyim ve uzaktan aldığım her nefesin kaydını alıyorlar. oradakiler, oradalar…
ancak, şimdi sessizliğim, ilhamın korunaklı duvarlarında. adı geçmese de sakince işleyen benliğimin şartız kıvrımlarında. daha ne kadar yaşayabilirim? video kasetler gibi ömrüm olur mu, yada hiç kayıpsız kopyalatabilir miyim kendimi? peki ya eline geçme ihtimalim? soru işaretleri… bir ihtimal yere yansıyan gölgemi yakalayabilirim. sözlerimi savurabilirim üzerine, yada hala sıkmayı beceremediğim yumruklarımı. içimde bir pencere… masanın üzerine uzanmış, ağız sulandıran çekiciliği. her kanadı açtığımda boğulacağımı bilmenin zevki. şimdi sırası mı? sonrası için hazır mıyım?
bilmiyorum. kırmızısı gözlerimi alıyor. bedenimi işgal ettikçe varlığı, midemde varlığını hissediyorum ve bağırsaklarımda. özgürlük bu olsa gerek. tatlı tatlı acı çekmek. hemde şimdi burada. şu anda.
kifayetsiz. önümde salınan, lirik bir görüntünün parçasından ibaret. neredeyim? ne kadar birleşebiliriz? çürümeye başlamış bu oda ne kadar dayanabilir bize, üzerimize parçalarını kusmadan önce? bir üstündekiler, bir üstündekiler…. “korkaklık” tek söylediğin kelime bu ve satır aralarında geçen tek cümle. notaların es dediği yerde.
“Ey iki adımlık yer küre, senin bütün arka bahçelerini gördüm ben.”*
pes dediğim yerde, önüme uzanan eşsiz sadelikte. bilinçsizce yaşamak istediğim her anda. şimdi ise kapıma yatırdığım ayaklarımın altında gezen hayatımda. bilinçsizce ezilen…

*nilgün marmara, düşü ne biliyorum şiirinden…