Parçalanabilirim. Her bir parçamın uğrunda feda olabileceğini bile bile, zevkle. Hayat aramızda kalsın. Yanımda geçen rüzgardaki kokunda. Biliyorum zaman tekkerrürlerden ibaret ve sen ve ben şimdi eski taş sokağın bir köşesinde hala saklanıyoruz peşimizdekilerden. Gizlenerek, yol alıyoruz. Sessizliğimizin içimizde açtığı yaralar, ürkek bakışlarımızın ardına saklanan umutlarımızla birleşiyor. 
Hayır, birlikte olamayız. Belki son kez yüzüne bakarak senden nefret etmeye çalışabilirim. Son kez sesini duyarak, parmağımı gırtlağıma salıp miğdemi bulandırmaya çalışabilirim, ama nafile. Cümlelerim amaçsız çığlıklardan farksız, duyanların sebepsiz bir acımayla bakacağı. Parçalanabilirim büyük bir zevkle. 
Belki senden sonra ölmeliyim. Bu hayattaki yalnızlığını diğer hayata taşımamak için, tüm parçalarımla seni sarıp sarmalamak için. Mezarının etrafında bir duvar olup seni korumak için. 
Sessiz kalıyorum, erdemin sessizlikten geldiğini bildiğimden değil, sadece söyleyecekelrimin sonunun gelmesini korktuğumdan. Seni tüketmek istemiyorum, kendimi. Konuştuğum anda aldatacağım benliğmi düşünüyorum, verdiğim sözleri, hala anlayamadığım içine düştüğüm, ve çıkmaktan kortuğum o deirn çukuru. Kendim için birşeyler yapmalıyım ve “hayır” demeliyim birkez olsun insanlara. Bencillik yaparak, kırarak, kısazark bağıraraık. Sesimi bir kez olsun gerçekten kendim için yükselterek. 
Göğüs kafesim sıkışıyor. Bardaki gülümsemeler, vücuduma dokunan kıvran danslar canımı yakıyor. Aklımın yerinde olmadığı analrda bile söz veriyorum kendime; senin için, bir kez olsun kendim olacağım ve terk edeceğim usulca herşeyimi. Seni… ellerimi… hayatı… 
bir ay sonra gül… bir ay sonra unut… iki acı ızdıraptan öteye geçmezmiş…