Zorunlu olmadıkça bazı şeyleri yapmayan biriyim. Bunlardan birisi de ehliyet almaktı. Zamanında hada küçük memleketimdeyken tüm arkadaşlarım gayet kolay bir şekilde ehliyetlerini almış, yılların şoförü olmuşlardı bile. Ancak düşünüyorum da benim gibi tembel bir adam için araba kullanmaktansa yan koltukta oturmak daha az zahmet verici.
Tabi birde işin diğer tarafı, “zorunluluk” kısmı var. Yeni işimde şartlardan birisi de ehliyetti. Haliyle ehliyet alacağımı aslında kursta olduğumu söyleyip işe başladım. Zamanlama öyle dek düşmüştü ki yaklaşık iki ay içerisinde her şey tamamlanmıştı. Biraz esnek davranarak bende geçtiğimiz gün sertifikamı aldım. Şimdi ise yapmam gereken bu sertifika ile gidip ehliyetimi almak.
İş dolalı az da olsa geziyorum. Bu gezme işlemleri elbetteki arabayla oluyor. Akşam mesaiyi bitirmiş, iş arkadaşım Aslı ile geri dönüyorduk. Saat altıya henüz geliyordu. Malum İstanbul trafiğinin başlama zamanı. Radyo kapalıydı, her ikimiz de pencereleri açmış şehrin gürültüsü eşliğinde seyrediyorduk. Aslı kırmızı ışıkta durdu. Tam olarak nerede olduğumuzu kestiremiyordum. Önümüzde ise beyaz bir araba duruyordu. Şoförü ise bayandı. Dikkat etmiştim de sürekli gittiğim Fulya istikametindeki sürücülerin de çoğu bayandı. Trafikte varlıklarını artık iyiden iyiye göstermişlerdi.
Aslı bana döndü.
“Sen ehliyeti yeni aldın değil mi?” dedi heyecanla.
“Hayır daha ehliyeti alamadın, sertifikam var elimde.”
“Ne fark eder o da ehliyet sonuçta, hadi gel sen kullan.”
“Kullan” kelimesi ile kendimi direksiyon başında bulmam sanki göz kapayıp açıncaya kadar geçen bir süreydi. Gözümü kapatmış ve açtığımda direksiyon başındaydım.
“Bunun pek iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum…”
“Hadi ama nasıl çıkacaksın trafiğe her şeyin bir başlangıcı var. Vak yeşil yanacak, Yap hazırlığını…”
Bir şey söyleyememiştim haklıydı da. Yeşil ışığın yanmasına 10 saniye kalmıştı. Debriyaja bastım, Vitesi bire aldım, el frenini indirdim. Trafik ışığının zaman sayacı, sıfırı gösterdiği anda ayağımı debriyajdan yavaşça çekerek gaza hafifçe bastım. Araba hareket etmişti ancak öndeki araba hala hareket etmiyordu. Bir gürültü duydum, hafif bir titreme. Frene bastım ancak araba durmuyor aksine gaza basmışçasına hareket ediyordu. Taki kadının kullandığı küçük araba büzüşüp biz kadının kullandığı arabanın arka koltuğunun yerini alıncaya kadar. Kadından hiç bir ses gelmemişti. Ölmüş olabileceği konusunda kaygılanmaya başlamıştık. Arabadan indik. Bir yanım sürekli oradan kaçıp itmem konusunda beni düşüncelere itiyordu. Aslı benden daha soğuk akanlı görünüyordu. Arabanın etrafında bir iki tur attık. ÇArptığımız arabanın içindeki kadın hala öylece oturuyordu. Etrafta polis aradık ama kimse yoktu. Üstüne üstlük telefonlar bile cevap vermiyordu. Geriye döndük. Arabanın yanına, ancak geriye döndüğümüzde kadın arabanın içinde yoktu.
Bir süre daha bekledik bu arada, şirket arabalarından sorumlu olan Cemil’i aradık o da yakınlarda olduğunu, gerekli yerleri arayıp durumu rapor edeceğini ve bizimle ilerideki bir kafede buluşabileceğini söyledi.
Buluşacağımız kafeye gittik. Yaklaşık on dakika bekledikten sonra Cemil geldi. Bütün olan biteni izah ettik. Birer su içip ki yapabileceğimiz en iyi şey oydu kalktık. Öncelikle arabanın yanına gidecek fotoğrafları çekecek sonra çekici çağırıp arabayı taşıtacaktık. Tabi sırra kadem basan kadını da bulmamız şarttı. Arabaya bindik olay mahaline doğru gittik ancak bizim araba orada değildi ve çarptığımı düşündüğüm araba sanki üstten pres makinesine girmiş gibiydi. Gayrı ihtiyari bir şekilde “ben çarptığımda böyle değildi” dedim.”
Arabayı araştırdık kime ait olabileceği konusunda bir şeyle bulma umuduyla ancak hiç bir şey yoktu üstüne üstlük plakası bile. Sanki arabayı hurdadan çıkartıp buraya getirmişlerdi. Bizim arabada ortada yoktu. Orada simit satan bir çocuğa arabanın nereye gittiğini sorduk. O da bize “çekiciler geldi götürdü” diye bir yanıt verdi. Nereye götürmüş olabilirdiler ki hemde habersiz.
Bu sorumuzun ardından çocuk “iki sokak ötede tamirciler var kesin oraya gitmişlerdir” dedi. Tarifi aldık ve yola çıktık. Hava kararmaya başlamıştı. Tamirci dükkanını bulduğumuzda, dükkanın rampasından aşağı siyah bir Mustang indi büyük bir gürültüyle. Arabanın içindeki insanlar ise 70’lerden fırlamış insanlar gibiydi. Arabayı uygun bir yere park ettik ve rampayı yavaş adımlarla çıkmaya başladık. İçeriye girip seslendiğimizde kimse bize yanıt vermedi. Biraz daha yürüdük. Bir kaç araba askıdaydı, diğerleri ise yerde… bazısının kapıları açık, bazısının motoru dışardaydı. Ancak dikkat çekici şey ise arabaların tamamının Mustang olmasıydı…
Askıdaki arabaların altlarına birer birer baktım belki birileri vardır diye. Ancak son çukurda görüklerim irkilmeme sebep oldu.
Çukurun içerisinde üç adet ceset vardı, birini gayet net seçebiliyordum. Üstüne üstlük bu kişi bir kadın, hatta benim arabayla arabasına çarptığım kadındı. Dİğerlerinin ise uzuvları gözüküyordu. Sarı saçları ve yüzüne kumlar dolmuştu…
Siz ne düşünüyorsunuz?