Ne kadar uzaksın. Gözlerin, ellerin. Aklıma yer eden sadece varlığın. Hayal meyal. Hiç bir şeyini hatırlamıyorum. Yazmak istediğimde bir boşluktan ibaretsin. Bazen yolda yürüyen biri, bazense markette aldığım ürünleri geçiren kasiyer oluyorsun. Hep güzel hayal ediyorum seni.
Çoğu kez yine hayalden ibaret olduğunu düşünüp kendimi akli testlere tuttuğum doğru. Vardığım sonuç ise her zamanki gibi olumsuz. Peki bu özlem neden? Cevaplayamadığım sorulardan biride bu…
On beş haziran akşamıydı hatırlıyorum. Sıcak bir geceydi. Hava durumları mevsim normallerinin dışında sıcaklık beklendiğini zaten söylemişlerdi. Güneş kendini kaybetmeye başlamıştı ancak giderken ısısını yanına almıyordu da…
Son trende gözümün alabildiğince bir boşluk vardı. Yalnızlık hissi beni yavaş yavaş esir almıştı. Öncelikle sırf gürültü olsun diye walkmanimin kulaklıklarını taktım. Radyoda çalan son derece gürültülü bir parça tüm dünyayla ilişkimi biraz olsun kesti. Ancak kendimi bir türlü müziğe kaptıramıyordum. İçimde bir güvensizlik, her an için vagonun içini kontrol etmemi söylüyordu bana. Bir süre sonra kulağımdaki bu gürültüyle aslında hakimiyet kurmam gerektiğini düşündüğüm vagona hakim olamadığımı anladım. Hızlı bir şekilde onları kulaklarımdan çıkartıp etraftaki sesleri dinlemeye başladım. Trenin raylara dokunuşu, pistonları çekişi, açık pencereden sızan yüzümü döven ılık rüzgar…
Rüzgar yüzüme öyle şiddetli çarpıyordu ki, gözlerim sulanmaya başlamıştı. Bir an içim yerimden kalkıp pencereyi kapatma fikrine düştüm ancak yerimde o kadar rahattım ki bunu yapmadım. Biliyorum şimdi ayağımı kıpırdatıp, bir milim oynasam eski rahatımı bulamayacaktım.
Vagonun ışıkları söndü. Camdan üzeriye dolan uzak ışıklar belirsizleşen şekillerle vagonun içine misafir oluyor, çoğu ürkütücü olan ancak gelip geçici bu misafirler bir an için oyalanmamı sağlıyordu. Şimdi bir ağaç, şimdi bir kuş, şimdi bir deve…
Hayal gücüm görebildiklerimle sınırlıydı elbet ve bildiğim isimleri yakmam beni rahatlatıyordu. Oysa boş vagon içimdeki tarifsiz duyguyu zaman geçtikçe arttırıyordu.
On dakika olmasına rağmen vagonun ışıkları yanmamıştı. Öndeki vagon da, hatta arkadaki vagonda da ışıklar yanmıyordum. Treni tam bir karanlık kaplamıştı. Bir süre sonra şehrin ışıkları da iyice uzaklaşmaya başladı. Koridorları aydınlatan hafif bir kırmızı ışık yandı ardından. Her ne kadar şu anki görünüm bir korku filmini andırsa da bu küçük ışıklar bana güven vermişti.
Yerimden kalktım. Çantamı sırtıma astım,diğer vagonlarda birilerini, oralarda da insanların varlığını görmek iyi gelecekti bana.


Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?