Şu yönetmenlerin Holywood sevdası nedir bilemedim arkadaş. Tamam belki sinemada son noktayı yaşayan bir yer hem maddi, hemde yapılan iş olarak ancak, elin uzak doğulusu da bu kültürü tam benimsemeden gidip film yapınca aslında karşımıza pek bir şey çıkmıyor. bu kez kapağı Holywood’a atıp bir şeyler denmeye çalışan isim de Takashi Shimizu. Takashi Shimizu’yu Ju-on, Ju-on 2 gibi filmlerden tanıyoruz. Tamam bu Holywood’da ilk yapımı değil Ju-on serisinin uyarlamasında da kendisini izledik ancak ben uyarlamanın da orijinal yanında iyi olmadığı taraftarıyım.
Takashi Shimizu sevdiğim bir isimdir. Bu kez uyarlama yerine karşımıza orijinal bir yapımla çıkmış. Filmin senaristi ise Craig Rosenberg. Film fikir olarak iyi olsa da işleniş açısından pek olmamış. Zaten mekanın darlığı ve olayların havada geçmesi yönetmeni kısıtlamış. Bununla birlikte kısıtlı birde kadro var elinde. Kısıtlı desem de bu uçak için en az 300 kişiden bahsedebiliriz. Ancak film bunların sadece üç beş kişisine odaklanıyor.
Filmin bir yere kadar gerilimi iyi. Zaten havada olması filmin gerilimin bir kat daha artmasına sebep. İlk açılış sahnesi ile gerilimin dibine vuran film aslında germeyi başarıyor. Tabi ilk açılışın bu şekilde olması filmin kalanı için beklentilerin artmasına sebep oluyor. İlk aksiyon sahnesinden sonra akabinde gelen boarding işleminde aslında filmin gerçek aksiyon kısmının bize ilk sahnede verilmiş olduğunu anlıyoruz. Daha fazla ne olabilir diye düşünürken aslında film bu dakikadan sonra gizem ile ayakta kalacağının mesajını veriyor bize.
Uçuştan bir süre sonra türbülans olur. Bu esnada uçaktaki yolculardan biri garip bir şekilde can verir. Tabi bu garip ölüm yolcular arasında da meraka sebep olur. Bir kaç yolcu adamın elinden bırakmadığı çantasını kontrol eder ve çantada bir şinigami bebeği vardır. Bu durum tabi biraz da merakla karşılanır. Uçuşta ölüm olduğunu pilot kuleye bildirir ama kule uçuşa devam etmelerini söyler.
Uçakta cesedi koyacak bir yer bulamadıkları için üst kattaki vip yolcularını aşağıya indirirler ve cesedi buraya koyarlar. Yolculuk seyrederken daha büyük bir türbülansa girerler. Oksijen maskeleri düşer herkes boğulma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Nihayet türbülans sona erdiğinde uçuşlarına devam ederler ama uçak içerisinde garip olaylar olmaktadır. Öncelikle ceset ortadan kaybolur. Kendilerine çok yakın bir mesafeden bir F16 geçer. Daha sonra yolcular pilotlarında öldüğünü fark eder.
Hikaye güzel kurgulanmış aslında ancak aksiyonun az olması ilk dakika dışında gerilimin tam anlamıyla verilememesi filmin tüm puanını almış. Tabi gerilimin işlenişine bir şey diyemeyeceğim ama Hikayedeki küçük mantıksızlıklar sıkıntı yaşanmasına sebep olmuş. Koca uçakta sadece iki hostesin iş görmesi, ölen adamı taşırken güvenliklerin ortaya çıkması ancak diğer olayların hiç birinde ortalıkta olmamaları filmi saçma bir hale sokmuş. İki yüz küsür yolcudan bahsederken on tanesi dışında diğerlerinin plana bile girmesi biraz garip olmuş.
Filmin finalini anlatmak istemiyorum. Her ne kadar tatmin edici olmasa da belki izleyen çıkar. Ama filmin gizeminin korunmasını işlenişini beğendiğimi söylemeliyim. Aslında film bir karakter üzerine gitse ve onun gözünden hikayeyi anlatsa belki daha iyi olurdu. Belki bu şekilde diğer yolculara ne olduğunu pek düşünmezdik.
Özetlemek gerekirse ben filmin hikayesini sevdim. Gizemi Hitchcock variydi. Hikayenin uçakta geçmesi ayrı bir avantajdı. Ancak gerilimi biraz yaşatsa da korku açısından sönüktü. Filmin sonunda he böle mi deyip bırakıyorsunuz. Çok fazla etki bırakmıyor. Yine de izlenebilir bir film.
Yönetmen: Takashi Shimizu
Senaryo: Craig Rosenberg
Oyuncular:
Ryan Kwanten | … |
Brad Martin
|
|
Amy Smart | … |
Pia Martin
|
|
Leslie Bibb | … |
Laura Baxter
|
|
Jamie Chung | … |
Suzy Lee
|
|
Scout Taylor-Compton | … |
Jacinta Bloch
|
|
Nicky Whelan | … |
Liz Lewis
|
|
Jerry Ferrara | … |
Rick
|
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?