her şey gökyüzündeydi. koca bir masa üzerinde bekleyen bir telefon. diğerleri de aşağıda. yukarıya bakmaktan çok minnet duyan. gözlerimdeydi. kırıtması, konuşması alındaki anlamsızlığın yansıması.

aşağıdaydı, ayaklarımın altında. minnetle uzanan kolların arasında mide bulantısı içinde. durup, düşünüp içinden çıkılmadığında. kırmızı bir başlık, yolu kesen anlar..

neler konuştular, güneş dinmeden, rengi bozuk şemsiyenin altında. tam da giderken. çok garipti, garip bir tanışmaydı yağmurla aniden bastırdığında…

çök üzgünüm demişti, üzülürken ardında bıraktığı, tuhaf ıslaklık.şimdi eşlik eden gözyaşları ve bıraktığım yağmurlar…

bir gün patlayacak içimdeki balon, içimizdeki düşüncelerle, saçılacak etrafa. şimdi daha iyi görüyorum, gözlerinin rengi sadece sana olan minnetim.

gitme giderken kalanalar ardında büyük bir çöküşün parçaları, her şey bir oyuncak hem de sevimli bir ayıdan daha fazlası…

sekiz yüz otuz ve ardında kalan iki kafatası…