Öylece susuyordun. Gözlerinin altındaki torbalar, küçük yüzünde gerçek olmayan bir dalgalanmaya sebebiyet veriyordu. Yalan bile olsa o an ağladığını görmemek için yüzümü döndüğüm duvarın pürüzlü yüzeyinde bize ait sahneler oynuyordu ağaç gölgeleri ve ilk defa onlara yorganın dışından bakıyordum. Gözlerimi sektirmeden.
Her şey öyle oldu. Başladığı yerde sessizce bitti. Sessizlik sadece gırtlağımızda yer eden küçük bir meltemin bıraktığı yutkunmalardan ibaretti. Benim sana anlatacak çok şeyim vardı seninse başkalarına. Gitmeyi seçtin, küçük bir muamma içinde sessizce.
Gölgeler sadece kendini yanına aldığını söylüyor ve çocuklar arkana bile bakmadığını.
Soluk bir duvarda, soğuk bir köşede şimdi izliyorum seni. Büyük bir yumru dudak kıvrımıma kadar ilerlemiş, son bir nefes alma çaresizliğimde yüzümün asit tabakasına bulaşacak kelimelerin ıslıkları yayılıyor inceden. Yo bu bir isyan değil, ya da büyük bir çığa dönüşecek hiddet küpleri, sadece şimdi bin bir parçaya ayrılan iç organlarımın özgürleşme istekleri, ardından sana koşma çabaları. Benliğimden hariç, vücudumda da dirayet kalmamışken. Öylece kalıyorum, ellerim göbeğimin ikinci kıvrımına yaslanmış, bütün bedenimi senle kusuyorum, yavaş yavaş bütün zehri atıyordum vücudumdan.
Öylece susuyordun. Duvardaki dallar üzerimde büyüyordu yavaşça. Vücudum seni iterken iç organlarım beraberinde gidiyordu. Gidiyordun, sayılarla örülmüş, belalı bir kadere. Ellerim titriyordu, gözlerimde son kez hayalin beliriyordu mıhlanmadan. Aklım bokuma karışıyordu ve Türk Dil Kurumu da onaylıyordu beni gizlice. Gidiyordun ve sen gittikçe eziliyordu bedenim, bir ışığa yürüyordun sızlıyordu bedenim, sen ışığa sarıldıkça sen(r)siz kalıyordu bedenim.
Koca bir senenin yarısını beklemek ha! Bir ölüyle, küçük dalgalarla boğuşurken, bir ümit ölmedim, sana ulaşacağım derken.
Yoksun, korkuyorum, nedensiz, kendimden korkuyorum, çaresiz. Sana kızmıyorum. Kimi sevsem onla birlikte bende uzaklaşıyorum kendimden bazen bir başka şehirde soluk alıyormuşum gibi bir parçam acıyor onlar farkında olmasalar bile bütün gücümle besliyorum onları ve sende kalan son hayat kırıntıları.
Öylece susuyordun. Hayatımı sön kez dallar oynuyordu, büyük bir kan gölünün içinde, son kez boğazıma kazınmış adın içinde…
Gökyüzünde bile özlüyorum seni! Yaşadığını bildiğim halde…
Her şey öyle oldu. Başladığı yerde sessizce bitti. Sessizlik sadece gırtlağımızda yer eden küçük bir meltemin bıraktığı yutkunmalardan ibaretti. Benim sana anlatacak çok şeyim vardı seninse başkalarına. Gitmeyi seçtin, küçük bir muamma içinde sessizce.
Gölgeler sadece kendini yanına aldığını söylüyor ve çocuklar arkana bile bakmadığını.
Soluk bir duvarda, soğuk bir köşede şimdi izliyorum seni. Büyük bir yumru dudak kıvrımıma kadar ilerlemiş, son bir nefes alma çaresizliğimde yüzümün asit tabakasına bulaşacak kelimelerin ıslıkları yayılıyor inceden. Yo bu bir isyan değil, ya da büyük bir çığa dönüşecek hiddet küpleri, sadece şimdi bin bir parçaya ayrılan iç organlarımın özgürleşme istekleri, ardından sana koşma çabaları. Benliğimden hariç, vücudumda da dirayet kalmamışken. Öylece kalıyorum, ellerim göbeğimin ikinci kıvrımına yaslanmış, bütün bedenimi senle kusuyorum, yavaş yavaş bütün zehri atıyordum vücudumdan.
Öylece susuyordun. Duvardaki dallar üzerimde büyüyordu yavaşça. Vücudum seni iterken iç organlarım beraberinde gidiyordu. Gidiyordun, sayılarla örülmüş, belalı bir kadere. Ellerim titriyordu, gözlerimde son kez hayalin beliriyordu mıhlanmadan. Aklım bokuma karışıyordu ve Türk Dil Kurumu da onaylıyordu beni gizlice. Gidiyordun ve sen gittikçe eziliyordu bedenim, bir ışığa yürüyordun sızlıyordu bedenim, sen ışığa sarıldıkça sen(r)siz kalıyordu bedenim.
Koca bir senenin yarısını beklemek ha! Bir ölüyle, küçük dalgalarla boğuşurken, bir ümit ölmedim, sana ulaşacağım derken.
Yoksun, korkuyorum, nedensiz, kendimden korkuyorum, çaresiz. Sana kızmıyorum. Kimi sevsem onla birlikte bende uzaklaşıyorum kendimden bazen bir başka şehirde soluk alıyormuşum gibi bir parçam acıyor onlar farkında olmasalar bile bütün gücümle besliyorum onları ve sende kalan son hayat kırıntıları.
Öylece susuyordun. Hayatımı sön kez dallar oynuyordu, büyük bir kan gölünün içinde, son kez boğazıma kazınmış adın içinde…
Gökyüzünde bile özlüyorum seni! Yaşadığını bildiğim halde…
Siz ne düşünüyorsunuz?