Usta yönetmen David Cronenberg‘in 2011 yapımı filmi A Dangerous Method. Ne yalan söyleyeyim film konu olarak çok iyi olsa da ben David Cronenberg’e bu filmi yakıştıramadım. Kendisini hep sorgulayan filmlerle izledik, bu filmlerde felsefe de vardı ancak genelde bilim kurgu gizem olduğu için izleyiciyi tam anlamıyla ekrana bağlayıp, kült yapımlar ortaya çıkarabiliyordu. Ancak bu film Cronenberg’in diğer filmleri gibi kült film olabilecek bir yapıya sahip değil.
Film John Kerr‘in A Most Dangerous Method kitabından uyarlanmış. Kitabı tiyatro oyunu olarak uyarlayan Christopher Hampton, The Talking Cure adını kullanmış. David Cronenberg ise bu oyunu alarak beyaz perdeye aktarmış. Film uyarlamaların genel sorununu yaşamakta. Yani film kitabı okumayanlar için oldukça havada kalmış. Film yaklaşık dokuz aylık bir süreyi anlatıyor ama film bize bu hissi vermiyor. Sanki her şey bir anda olup bitmiş gibi.
Filme baktığımızda asıl Carl Jung, Sabina Spielrein ilişkisine odaklandığını görüyoruz. Bu bağlamda, Jung ve Freud ilişkisi geri planda kalıyor. Yani filmden Jung ve Freud sohbetlerini, analizlerini, psikanalizin doğuşunu bekliyorsanız bu konuda film etmiyor sizi. Asıl hikayenin süreci uzun filmin süresi kısa olunca yönetmen her şeyi içeriye sıkıştırmaya çalışmış. Jung’un, Freud’a hayranlığı, aralarının bozulması, Sabrina Spielrein ile olan ilişkisi, Karısı Emma ile yaşadıkları, Otto Gross ile olan tedavi süreci, zaten tüm bu ana başlıkları topladığınızda filmin 99 dakikalık süresinden her bir koya yaklaşık 10-15 dakika ayırdığını görüyoruz. Bu sıkıştırma o kadar yavan kalıyor ki izleyiciyi tatmin etmiyor. Belki bir konu üzerine yoğunlaşılsaymış daha tatmin edici olurmuş. Filmin beni tatmin etmeyen kısmı buydu. Kurgu başarılı değil, süreçler ve tarih geçişleri anlaşılır değildi.
Oyunculuklar genel olarak başarılıydı. Ancak en iyi oyunculuk, çok kısa gözümüze gözükse de, Otto Gross rolü ile Vincent Cassel‘e aitti. Kesinlikle karakterin hakkını veren başarılı bir oyunculuk sergiledi. Carl Jung rolündeki, Michael Fassbender içinde aynı şeyi söyleyebilirim. Karakterin değişimini, duygularını bize başarılı bir şekilde aktardı. Sigmund Freud rolünde Viggo Mortensen büyük bir yükün altına girmişti. Çünkü son dönemlerin en popüler insanını canlandırıyordu. Freud hakkında herkesin söyleyecek bir sözü vardı aslında. Sakin ve oturaklı oyunculuğu oldukça başarılıydı ama aklımda Freud böyle mi olmalıydı diye soru işareti sürekli sürekli aklımdaydı. Şüphesiz ki filmde en önemli rolerden biri Sabina Spielrein rolüyle Keira Knightley‘e aitti. Nevrotik, mazoşist, histerik aynı zamanda akıllı bir karakteri canlandırmak gerçekten zor. Bu da Keira Knightley’in alışık olmadığı bir karakter. Bu zamana kadar kendisini hep düz rollerde gördük, bu rolün altından kalkmak içinde oldukça çalıştığını görüyoruz. Ancak çok göze batıyordu.
Film kostüm ve dekor olarak dönemi iyi yansıtmış. Müzikler hikayeyi bastıracak kadar abartılı değildi. Aslında karşımızda filmden çok canlandırma belgesel diyebiliriz, ancak belgesel diyebilmemiz konunun daha iyi işlenmesi gerekirdi ancak o da olmamış. Genel olarak filme baktığımızda aslında film vermek istediğini tam anlamıyla verememiş.
Film meraklıları için beklentiyi karşılayan bir film değil. Konu ile uzak olanların ise uzun diyaloglar ve durağan hali ile sıkabilecek bir film. Ancak yine de meraklıları çok şey beklemeden izlediklerinde iyi vakit geçirebileceklerdir.
Yönetmen: David Cronenberg
Senaryo: John Kerr (roman), Christopher Hampton (oyun, senaryo)
Oyuncular:
Keira Knightley | … |
Sabina Spielrein
|
|
Viggo Mortensen | … |
Sigmund Freud
|
|
Michael Fassbender | … |
Carl Jung
|
|
Vincent Cassel | … |
Otto Gross
|
|
Sarah Gadon | … |
Emma Jung
|
|
André Hennicke | … |
Profesor Eugen Bleuler
|
|
Arndt Schwering-Sohnrey | … |
Sándor Ferenczi
|
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?