Ünlü Fransız yönetmen Cédric Klapisch‘in son filmi Ma Part Du Gâteau. Ancak sağ gösterip sol vuran filmi. Öncelikle diğer Klapisch filmlerinden daha sönük kalmış. Buna rağmen hedefine ulaşan, hareketli bir yapım.
Film ilk girişte insanı tereddütte bırakıyor. İlk karede mutlu bir aile filmi izleyecekmişsiniz hissi verirken araya giren jenerik, hareketli eğlenceli bir romantik komedinin başladığı hissini veriyor size. Ancak film akabinde sizi yine yanıltıyor.
Film yolları kesişen iki kişiyi anlatmakta. France üç çocuk annesi bir kadındır ve yirmi yıldır çalıştığı fabrikanın kapanması ile işsiz kalır. Girdiği bunalım sonunda intihara teşebbüs eder ancak kurtarılır. France üç çocuğunun geçimini sağlamak için için ne yapacağını bilememektedir. Büyük kızının erkek arkadaşının yardımı ile yaşadığı kızlarını bırakarak Paris’te bir iş bulur.
Steve Delarue ise büyük bir şirkette çalışan borsacıdır ve İngiltere’de yaşamaktadır ancak Fransaya dönme planları yapmaktadır. Büyük patronu ona bir teklifte bulunur. Paris’te bir ofis açmasını oradaki müşterileri kazanmasını, başarılı olursa İngiltere’ye dönüp onun yerine geçebileceğini söyler. Bunun üzerine Steve Fransa’ya geri döner.
Steve ve France’ın yollarıda burada kesişir. Zaten filmin başında bunu hissediyorsunuz. Bu his öncelikle ikisinin bir ilişki yaşayacağı yönünde beliriyor, gerçi ilerleye dakikalarda bunda yanılmıyorsunuzda. France zor bir insan olan Steve’in yanına tutunur. Günün birinde çıkıp gelen Steve’in küçük oğlu sebebi ile France Steve’in evinde daha fazla vakit geçirmeye başlar. Bu arada film zengin ile fakir arasındaki film başarılı bir şekilde gösterir bize.
Zaman akıp giderken France ve Steve’de yakınlaşır. France, Steve’in bir nevi yaşam koçu gibi olur. Onun kadınlar hakkında tüyolar verir ve tabi çocuklar hakkında da. Bu arada France çok para kazanmaktadır ancak çocuklarını da ihmal etmektedir. Bir gün Steve oğlunu da alarak İngiltere’ye gider ve France’ın da yanlarında gelmesini ister. France’da bunu kabul eder.
Bir akşam yemeğine Steve, France’ı da götürür. Akşam dönüşte ise beraber olurlar. Sabah uyanırlar ve konuşurken France bir gerçeği öğrenir. Kapanan fabrikalarının kapanmasında Steve’in parmağı vardır. France bunu öğrenince şok olur ne yapacağını bilmez. Steve’in çocuğunu kaçırır ve yaşadığı küçük kasabaya gider. Amacı Steve’in işsiz bıraktığı onlarca kişi ile onu yüzleştirmektir.
Ancak işler istediği gibi gitmez. Steve durumu polise bildirir ve kararından vazgeçmez. Polis France’ı yakalar. Steve’de işsiz bıraktığı insanlarla yüzleşir. Filmin en etkili sahnesi de bu final sahnesidir. Halk France’ı vermek istemez bu sırada bir grupta Steve’i kovalamaya başlar. France doğru mu yanlış mu yaptığını düşünmektedir. Halktan gelen tepkilerde bu yöndedir.
Burada çok güzel göndermeler yapmış Klapisch. Öncelikle ana karakterin adının France olması memleketi ile bağdaşmasına sebep olmuş. Kapitalizm kendi ülkesinin adamalarını kullanarak France’ı önce işsiz bırakıyor daha sonra kendine hizmet ettirmek için düşük ücrete işe alıyor. Ücret yükseldikçede tam anlamıyla onu sömürüyor. Finaldeki halkın France’ı kurtarma çabası da karakteri değil ülkesini kurtarması ile eş değer. Tabi birde kapitalizmi kovalamaları da bir başka mesele…
Film ayrıntılar üzerinde çok durmamış. Yada ben bankacılık işlerinden pek anlamadığımdan öyle geldi. Sonuç olarak mesajını iyi veren temposu düşmeyen ancak çok şeyde beklenerek izlenmesi hayal kırıklığına uğratacak bir film.
Yönetmen – Senarist: Cédric Klapisch
Oyuncular:
Karin Viard | … |
France
|
|
Gilles Lellouche | … |
Steve Delarue
|
|
Audrey Lamy | … |
Josy
|
|
Jean-Pierre Martins | … |
JP
|
|
Raphaële Godin | … |
Mélody
|
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?