Bugün planlanmış yazacak bir şeyim yok. Aslında bundan önceki günlerde yoktu ama bu yazı için kesinlikle hazırlıksız yakalandım. Şurada yazıya konu olacak bir olay yok. -Vapurda seyreyleyen bir kaç güzeli saymazsak- lakin bu hususlarda da bir şeyler yazmak keyifle boğazın suları görünce tost çay keyfi yapanlar Jin bana pek cazip gelmiyor. Aslında biraz gıybet mi yapsam?
Bir kaç gündür mazoşist eylemler gösteriyorum. Hatta hafta diyebilirim. Malum diş hikayemden bahsetmiştim. Aynı diş doktorumun, çekmeme öldürmeme inadına karışık direnmeye ve hayatına son verilmesi için direniyor. Tabi ötenazi bir haktır. Ancak biz uygulamıyoruz. Ama bildiğin beş gündür acı çekiyorum ve üstüne üstlük ağrı kesici almıyorum. Kimyasallara karşıyım ben doğal olacak.
Eh işte böyle. Dibini görmediğin bir yazının nereye gideceğini de bilemezsin. Zaten kaliteli bir uyku çektiğim de söylenemez. Bir bu diş ağrısı ikincisi yatağımın üzerine sevdiğim kıyafetleri toplayamamamdan kaynaklı bir kaç gecedir koltukta uyumam. Çok tembelim yahu.
Ağrılı sancılı uyku dedim ya bir de böyle sabahın köründe alacakaranlıkta uyanma huyum var benim. Sabah ezanının sessizliği bozan ani ürpertisinin hissedildigi saatlerde. Bence geceden çok sabaha karşı bu saatler çok daha ürkütücü. Bence korku filmleri bu saatlerde cekilmeli. Düşünsenize bilyinlarca insan yarı ölümden kalkmakta ve her biri zombi kıvamında. Birde ölü ruhların alaca karanlıkta cekildiklerini hesaba katarsak. Mmm.
Küçükken bazı sesler duyardım. Çok kez yazdım bunu. Küçük bir sehirdeyseniz anlatilanlardan etkilenirsiniz ve anlatılanlar da inanılan şeylerdir. Bur şeye inamiyorsanız ondan korkmak gibi bir duyguya da kapilmazsiniz. Şimdiki neslin böyle hikayeleri anlatacak bir büyük nesli yok.
Şimdi ben nerden geldim bu konuya. Şu uykuyla uyanıklık arasında gripten birşeyler duydum, gördüm. Bunları toparlayıp burada yazacağım. Oh gelsin aksiyonlar.
Hastasıyız…
Of…
Siz ne düşünüyorsunuz?