Bir süre Ahmet Ümit’e ara vermiş, elimde kalan son kitabını da sonraya ertelemiştim. Zaten okuduğum kitaplar arasında resmini görmüşsünüzdür. İş güç derken okumak biraz uzun sürdü her zamanki gibi. Kitaptan şöyle bahsederek giriş yapayım Kavim kadar iyi olmasa da Kar Kokusu kadar da hayal kırıklığına uğratıcı değildi.
Yine alıştığımız Ahmet Ümit kurgusu vardı kitapta. Son dakikaya kadar olayları gizleyip son dakikada şaşırtmaya yönelik bir final yazılmış. Ancak bu kez ana karakterin bir gazeteci olması sebebi ile zaten kitabın sonunda olabileceklerin olasılıkları ayrıntılı bir şekilde verilmiş. Ben ana karakter olan Adnan Sözmen karakterini oldukça beğendim.
Kitabın kurgusu, anlatımı, karakterleri ele tarafsız bir şekilde ele alışları oldukça başarılı. Hikaye Susurluk olayına atıfta bulunurken ondan da uzaklaşarak tekil bir hal almaya çalışmış bu da başarılı olmuş aslında. kurgusu, anlatımı, olaylar içindeki kişileri ‘insan’ olarak ele alışı son derece başarılı. Birde Adnan karakterinin alkol ve kadınlar ile ilgili tespitleri oldukça güzel. Kitabı okurken canınız bolca rakı çekiyor söylemem lazım.
Kitabı uzun sürede okuduğumu söylemiştim. Ancak öyle bir şey ki kitabı ne kadar vakit geçerse geçsin elime aldığımda hiç bir yabancılık hissetmedim. Karakterler olaylar her şey yerli yerinde duruyordu. Bu bağlamda çok başarılı bir kitaptı.
Hikaye ise şöyle: Adnan Sözmen, geçmişte başarılı bir gazetecidir. Ancak alkole olan bağımlılığı karısının onu terk etmesi onun artık mesleğini tam anlamıyla yapmasını engellemektedir. Artık kovulmayı beklemektedir. Günün birinde gazetenin binasına girer ve içeri giremez. Bu şekilde kovulduğunu öğrenir. Dönüşte rakı almak için bir markete uğrar. Burada yıllardır görmediği üvey kardeşi Doğan’la karşılaşır.
Adnan Doğan’ı en son 20 yıl önce Cezaevinde’nde görmüştür. Doğan arkadaşları Nejat ve Resul ile birlikte solcu bir çocuğu boğarak öldürmekten içeride yatmaktadırlar. Doğan hapisten çıktıktan sonra pis işlere bulaşmıştır. Şimdi ise Adnan’a onun peşinde olduklarını ve ellinde önemli belgeler olduğunu ve yayınlaması için ona vereceğini bir düşünmesini ister.
Adnan bu işlere bulaşmak istemez. Onun için önemli olan hayatının bundan sonra kalan kısmını sakin sessiz rakısıyla birlikte geçirmektir. Ancak bir yandan da gazeteci tarafı ağır basar ve bu iki duygu arasında gel gitlere kapılır. Bir kaç gün sonra öldürüleceği yönünde bir telefon alır Adnan, Doğan’dan. Üzerinden çok geçmez Doğan’ın arabası yanmış bir şekilde bulunur.
Adnan eski karısını sevgilisi ile basınca bir öfke duyar. İster istemez, işlerin içine çekilmiştir. Ufak tefek şeyler araştırması için arkadaşı Arif’ten yardım ister. Haberin büyüklüğünü öğrenen Arif onu Adnan’ı istihbarat görevlisi Müfit’le tanıştır. Adnan, Müfit’ten bazı bilgiler alır ve olayın emniyet içerisindeki bir temizlik operasyonu olduğunu anlar.
Adnan kendini bu olaydan uzak tutmaya çalışsa da giderek içine çekilir. Arif öldürülür, Doğan’ın bıraktığı evinin anahtarları sayesinde belgeler ve mühimmata ulaşırlar. Ancak Adnan o kadar kötü bir durumdadır ki kime güveneceğini bilemez. Çünkü etrafındaki polislerden de şüphelenmektedir. Tabi işin içine hükumet, mafya, millet vekilleri vs… girince işler iyice karışır.
Tabiki hikayeyi olduğu gibi özetlemeyeceğim Ahmet Ümit son dönem Türkiye’sine başarılı bir şekilde yaklaşırken bir tarihçiden çok bir polisiye yazarı gibi yaklaşmış ve bence bu da çok güzel olmuş. Kitap oldukça tarafsız kaleme alınmış. Yani ne sağ ne sol kimseyi zan altında bırakmıyor. Keyifli bir kitap Kukla.
Arka Kapak
Yıllar sonra karşılaşan iki üvey kardeş. Karanlık güçlerin tetikçisi Doğan… Yaşamın anlamını alkolde arayan eski gazeteci Adnan. Onların yaşamlarından Türkiye’nin yakın tarihi. Gündelik hayatımızı alt üst eden entrikalar, cinayetler, komplolar… Hep sözü edilen ama bir türlü gün ışığına çıkarılamayan o derin devlet. Gizli örgütler, idealist gençler, çıkarcı gazeteciler… Ergenekon’un yıllar önce yazılan romanı.
‘Yaşam, kaybetmeyi öğrenmektir… Kaybetme maceramız daha ana karnından çıktığımızda başlar. Hiç emek harcamadan hüküm sürdüğümüz, dünyanın en güvenli, en yumuşak korunağını, ana rahmini kaybederiz önce. Bizden intikam almak için bekleyen dünya, sanki niye çıktın oradan dercesine, gözlerimizi yakan ışıkları, kulaklarımızı tırmalayan gürültüsü, sıcağı, soğuğu, açlığı, kiri, hastalığıyla saldırır üzerimize. Ama biz de öyle kolay kolay pes etmeyiz. Kaybettiklerimizin yerine anında başka bir şey koyarız. Hem cennetimizi yitirsek de o kutsal yerin sahibi olan annemiz bizimledir, üstelik yanında bir de baba verilmiştir emrimize. Dışarıdaki dünyaya alışmaya başlayınca, kaybettiğimiz cenneti hemen unutuveririz. Ancak büyüdükçe, bize gösterilen ilgi günden güne azalır. Azalan ilgi dünyanın bizden ibaret olmadığını gösteren bir uyarıdır aslında. Ama bu uyarıyı görmezden geliriz. Düşler kurar, hayaller uydurur, kaybettiklerimizin yerine yenilerini koyarak dünyayı kendimiz sanmayı, bu güzel yalana kanmayı sürdürürüz.”
Türkçe (Orijinal Dili:Türkçe)
690 s. — 2. Hamur– Ciltli — 11 x 17 cm
İstanbul, 2011
ISBN : 9786051415765
Everest Yayınevi
Siz ne düşünüyorsunuz?