
Daha Oscar’a leke sürülmemiş dönemlerde iki Oscar sahibi ( en iyi film, en iyi yönetmen) bu filmin en büyük özelliklerinden birisi ilk savaş karşıtı film olmasıdır.
Filmde gerek görsellik olsun gerek monolog ve diyaloglar olsun insana savaşın gerçekte ne olduğunu anlatmakta bire bir. Diğer savaş karşıtı filmler gibi içten içe savaş propagandası yapmayan sadece cepphedeki gerçeği ortaya taşıyan bu filmde ana fikri karekteri ağzından şöyle tanımlaybiliriz; “kahramanlık, cesaret yoktur, savaşta sadece ölüm vardir.”
Filmin bir çok görüntüsü İkinci Dünya Savaşı belgelesllerinde kullanılmış ve ilginç anektodlarla dolu bir filmdir. Film hakkında küçük notları şöyle sıralayabiliriz.
– o dönemde almanya’da iktidarda olmamalarına rağmen naziler, filmin
gösterimini engellemek için sinema salonlarını farelerle doldurmuşlar.
– yönetmen lewis (mile)stone, askeri malzemelerinin gerçeğe uygun olup
olmadığını öğrenmek için los angeles’da yaşayan eski alman askerlerine
çağrıda bulunmuş. sete o kadar çok asker gelmiş ki, stone birçoğuna
filmde rol vermiş.
– sınıftaki karatahtada göze çarpan, filmin kısa bir özeti niteliğindeki
“bana şu uzaklara giden akılsız kahramanı anlat” sözü homeros’un
“odyssey”‘inden alınmış
– ünlü final sahnesinde ise ayres’in kelebeğe uzanan eli aslında yönetmenin eliymiş. (ekşi sözlük)
Savaşın bütün yüzünü bu filmle görüyoruz. İzlemeyenler için yada savaşın kahramanlıktan başka birşey olmadığını düşünenler için düşüncelerini tekrar gözden geçirebilecekleri bir film. Bir çok replikten çıkartlacak o kadar çok şey var ki filmde ben de bir alıntıyla bitirmek istiyorum…
Paul Baumer izin alıp eve dönmüştür ve eski okulunun önünden geçerken öğretmenin eski ateşli konuşmalarına tanık olur ve sınıfa girer. Öğretmeni ondan çocuklara kahramanlıklarını anlatmasını ister ve replikten bir alıntı;
Şu görev zırvalıklarını senden burada dinlemiştim, daha fazla demir adam, daha fazla genç kahraman yaratmak. Hala ülken uğruna ölmenin güzel ve iyi bir şey olduğu fikrindesin, dedil mi?
Bizim de böyle düşümdüğümüzü biliyordun. İlk bombardıman bize daha fazlasını öğretti.
Ülken için ölmek pis ve acı doluydu.
Ülken için ölme vakti geldiğinde, hiçbir surette ölmemek daha iyidir.
Orada ülkeleri için ölen milyonlarca kişi var. Peki bu neye yarıyor?
Onlara orada ne çok ihtiyaç duyulduğunu|anlatmamı istediniz.
Size der ki;”Gidin ve ölün” Kusura bakmayın ama, “Gidin ve ölün” demek, yapmaktan daha kolay.
Ve bunu söylemek de, yaşananları|izlemekten daha kolay. Hayır! Hayır! çocuklar, çocuklar!
Üzgünüm Baumer, ama şunu söylemeliyim ki…
Konuşmanın bir yararı yok.
Ne demek istediğimi anlamıyorsunuz.
Bu sınıftan ayrılıp askere gideli çok zaman oldu.
Bu kadar uzun sürede dünya bir şeyler öğrenir sandım.
Ama şimdi bebekleri yolluyorlar ve bir haftada tükenecekler.
İzne gelmemeliydim.
Cephede ya yaşıyorsundur ya da ölüyorsunuzdur, hepsi bu!
Bu kadar uzun süre kimseyi kandıramazsın.
Orada harcandığımızı ve yaşasak da ölsek de mahvolduğumuzu biliyoruz.http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=all+quiet+on+the+western+front
http://www.imdb.com/title/tt0020629/
Siz ne düşünüyorsunuz?