Son zamanlardaki tek hayalim herkes gibi bir balıkçı kasabasına yerleşip orada nalları dikmek. Tabii küçük bir teknem de olursa keyfime diyecek yok. Öyle balık tutmak falan için değil. Kıyıdan iki üç metre açılıp iki tek atayım yeter. Hayalim böyle olunca, haliyle ben de geleceğe yatırım olsun diye vakit buldukça sahil kasabaları araştırıyorum. Orası, burası derken tam bana göre bir yer buldum. Neresi mi? California’daki Noyo kasabası. Oydu, buydu, neydi, ne değildi derken kasabanın da tarihini anlatan bir film bulup izleyince artık bütün diğer olasılıkları eledim ve kendimi bu kasabada yaşamaya çabalamaya adadım.
Filmimiz, kasabamızın sahilinde dolanan balıkçı tekneleri eşliğinde çok ciddi bir şekilde açılış yapıyor. Yedinden yetmişe herkes ekmeğinin peşinde öyle cıvıklık falan yok. Biz de kasaba sakinlerinden birinin teknesine konuk oluyor ve engin okyanusta açılıyoruz. Bu abiler ellerinde oltaları denizde ağları nasiplerinin peşindeler. Derken bir ağırlık vuruyor ağlarına ve çekmeye başlıyorlar. O kadar ağır ki nafile. Bizim kasaba sakinimiz, sakinliğini bozarak, çizgi roman okuyan küçük oğluna vincin motorunu çalıştırması için bağırıyor. Çocuk uğraşıyor falan ama motor çalışmıyor nafile ve babasının yanına ağı çekmeye yardım etmeye gidiyor. O ara ağda bir sallantı olup suyun içine düşmesin mi? Sonra ağdan kurtulan yaratığımız bunu kapmasın mı? Bu talihsizlikler yaşanırken de sen iki üç litrelik gaz butonu güverteye dökülme mi? (Oldu mu bu ya) Sonra orada çalışan elemanlardan biri yardım istemek için işaret fişeğini ateşlerken bir sarsıntıdan ötürü fişek bu dökülen gaza çarpmasın mı? E sonrasını siz hayal edin. Suyla falan söndürürler herhalde diyorsunuz değil mi? Yok işte, o kadar savaş filmi izledim be böyle patlama görmedim. Bildiğin California merkezden hissediliyor hepsi. Üst üste üç patlama falan. Bu şekilde olaylar başlar ve kasabadaki köpeklerin parçalanmış cesetlerinin bulunmasıyla devam eder.
Ertesi gün, olmazsa olmaz ergenlerimiz, biraz uzaklaşarak bir koya yüzmeye giderler. Derken birden erkek olan suyun altına bizim yaratıklar tarafından çekilmesin mi? Tabi kızımız bunu flörtleşme, şakalaşma sanır ta ki gerçeği görene kadar. Erkek arkadaşının suratı parçalanmıştır. Can havliyle çığlık atarken yaratıklarımızdan biri bunun peşinden koşmaya başlar ve tenhada kıstırır. Yani durumu açıklayacak bir şey bulamadım. Yaratığımız abamızı çevirir bikinisini yırtar ve ona tecavüz etmeye başlar.
Bu sahil ergenlerin buluşma yeri ya o gece mekana başkaları da gelir. Eh gece gece bunların niyetini anlamışsınızdır. Tam işi pişireceklerken seksin kokusunu alan yaratıklarımız ortaya çıkar çocuğu öldürür ve kız kovalamaya başlarlar. O esnada bizim filmlerimizdeki gibi kız bir o elden bir o ele gider gelir, gider gelir derken bir şekilde kaderini kabullenir.
Tabii kasaba halkı bu olaylardan işkillenir ve araştırmaya başlar. Bikinisi parçalanan ablamızı sağ salim bulurlar ama kızın kafa gitmiştir. İnsanlısından Allah korusun bir de balıklısı… Ama işte ne işin var senin orada öyle(!)… Arada bir kendini gösteren canavarlarımız bunun gibi birçok olaya karışır. Erkeleri öldürür, kadınlara tecavüz ederler.
Şimdi gelin bu tecavüzcü yaratıklarımız nasıl ortaya çıktı ona bir masaya yatıralım. Canco adlı bir şirket güzelim Noyo yakınlarında bir konserve fabrikası kurmak ister. Aslında kurmuşlardır da büyümek isterler. Burada ilk olarak somon balıkları üzerinde deneyler yaparak hızlı büyümeleri için onlara hormon verirler. Bir fırtına sırasında da bu hormonlu somon, laboratuvardan kaçar ve okyanusta başka büyük balıklar tarafından yenilir. Bu balıklar da daha sonra mutasyon geçirerek, kasabada terör estiren, sapık, tecavüzcü, ahlaksız insanımsı balıklara dönüşürler. İşte hikayeleri böyle. Onların hikayesi öğrenilir öğrenilmesine de o gece de kasabanın yıllık festivali başlamıştır. Bak sen şu işe. Bizim tecavüzcü balıklar paçaları sıvarlar yakaladıkları kadına tecavüz edip erkekleri öldürürler.
O sırada size bahsetmedim ama kasabanın delikanlısı Jim, bilim kadınımız Susan ile, (bunlar olayı çözdüler ya) bu tecavüzcüleri durdurmak için körfeze benzin döker ve ateşe verir. Ertesi gün ise her şey normale dönmüş gibidir. Yani bizim tecavüzcüler haşlama olmuş insanlar kurutulmuştur. Jim onları haşladıktan sonra eşinin yanına gider ama beklediğiniz şey olmaz. Yani şimdi başrolümüzün eşi de onun gibi cengâver olmasın mı? Bunlar eğlence alanına geri dönerler. Jim doktoru arar ama elemanlardan biri onun laboratuvara döndüğünü söyler. Ana bir görürüz ki, bizim ilk tecavüze uğrayan kızımız gebe kalmış, karnını falan patlayarak bizim balık çocuk doğmuş.
Onlar ermiş muradına… Sanki gidişat böyle bitecekmiş gibi hissettirdi değil mi? Siz siz olun denizden babam çıksa yerim demeyin. Vallahi sakata gelebilirsiniz.
Siz ne düşünüyorsunuz?