İstenmeyen tüyler son zamanların baş belalarından biri. İnsanlar bunlar için kadar çok para harcıyor ki anlatamam. Tabii nedense bunun bir de takıntı olma durumu var. Bende de var bu takıntı, yok desem yalan olur. Yolu yarılamışız ama diğer yarısı için aklımdan bazı şeyler geçmiyor değil. Maazallah bu yolda kendimi feda edecekmişim gibi gözüküyor. Aklımdaki sorulardan biri de bu tüyler ne zamandan beri “istenmeyen” tüy oldu. Yani biz bu tüylere neden ve nasıl savaş açtık. Beynimize “bu tüyler kötüdür, onlardan kurtulmamız lazım” algısını sokan ne? Kim? Nasıl? Ve bir sürü soru işaretli cümleler. Bu konuda birçok araştırma yaptım, aradım, taradım, okudum, izledim ve sonunda işin aslını öğrendim. Bunun sebebi sonra olayın aslında nasıl başladığını nasıl çıktığını buldum. Yvonne Wayne adındaki bir sıcak bal mumu zombisiymiş. Bu zombi diyar diyar gezip bize meğer bu tüysüzlüğü aşılıyormuş. O zaman biraz daha detaya girelim.
Hot Wax Zombies on Wheels
Kaliforniya’nın küçük sahil kasabasında her şey o kadar sıradandır ki halk artık sıkıntıdan ne yapacağını şaşırmıştır. Gençler bu durağanlıktan bıkıp kasabayı terk etmeye başlamıştır. İş yok, aş yok, en önemlisi aksiyon yok. Ah, ah, memleketim canlandı gözümde! Yani bu kasaba da o bildiğimiz kasabalardan biri. İnsanlar sıkıntıdan ne yapacağını şaşırmış, belediye meclisi bile heyecan olsun diye koca dondurucularda toplantılarını yapıyor. Yani biz “sakin şehir” diyoruz ya burası sakinliği dibine vurmuş.
Tam hikayeye dahil olmadan filmin başında olan sahneden bahsetmek istiyorum. Gecenin bir yarısı abinin biri endişeli bir şekilde ortalıkta dolanmaktadır. Ama o kadar endişelidir ki endişesi izleyiciyi de endişelendirmektedir. Heyecan dorukta, soluklar tutulmuş, kalbimiz güm güm bu abiye ne olacağını merak ediyoruz. Bu abi de artık hep aynı yere mi kaçıyor, hep aynı arabanın etrafında bilemem ama dönüp duruyor aynı yerde. Sonra bir köşeye siniyor. Derken akasından bir el onu göğüs kafesinden kavramaya başlıyor ve içeriye doğru çekiyor. Bir ses, bir gürültü, bir çığlık, merakla etrafa dağılacak vücut parçaları beklerken kıyafetler uçuşmaya başlıyor. Arada gördüklerimiz de bana kalsın. “Ne oluyoruz lan” bile diyemeden hop bu kasabadayız. Hala soru işaretleri var kafamda. Çözdüm mü acaba? Çözmüşümdür ya…
Yine bir meclis toplantısı sırasında eski bir evin satın alındığını duyuyoruz. Öyle ki bu ev atıl, yıllardır boş kalmış, çocuklar tarafından hayaletli olduğuna inanılan bir evdir. Daha da önemlisi burada bir güzellik salonu yok öyle demeyeyim de ağda salonu açılacaktır. Kasabanın tek berberi buna pek sıcak bakmamaktadır ama onun aklı başka yerdedir. Neyse o başka bir konu.
Sharon, meclis üyesi ve iç çamaşırı mağazası sahibidir. Sven’le yakın arkadaştırlar ve çılgınlık yaparak sahil boyunca motosikletle gezmektedirler. Öyle bir aksiyon öyle bir mutluluk ki bu anlatamam. İbrahim Tatlıses filminde sahilde çiftlerin koştuğunu düşünün. Hah o, ama bu onun motosikletli hali. Ama bu ikili sevgili değil yakın arkadaştır. Sonrası Allah kerim, anladınız siz onu. Bunlar böyle gezip tozup sonra berbere geliyorlar. Berber de Sven’in yakın arkadaşı ve Sharon’un sevgilisidir. Sevgili demeyeyim de sevgiliymiş gibi… Onun bir tabiri vardı ama şimdi hatırlayamadım ben.
Gezip tozup aklına mağazası gelen Sharon iş yerine gittiğinde bir de ne görsün yanında çalışan Carrie kasabanın polisinin eline dizginleri vermiş… Neyse! Burası ciddi bir müessese nutku atmadan onları ayıran Sharon gelen müşterileri ile ilgilenirken içeriye birden siyah pelerinli bir kadın girer. Tabii herkesin gözleri bu kadının üzerindedir. Shanon bu garip kadının nereden çıktığına anlam vermeye çalışırken Carrie ise yanındaki adamın kasları ile ilgilenmektedir. Müşteriyi söylemiyorum bile. Bu pelerinli kadın aslında size başta bahsettiğim Yvonne Wayne’dir. Yvonne bir elbise beğenir, Sharon’a daha seksi iç çamaşırlar alması için salık verir. Hala bu kadının kim olduğunu düşünen Sharon daha sonra öğrenir ki bu kasabaya yeni yerleşip ağda merkezi açan kadındır.
Ghost… pardon Zomiebusters… Ne olduğunu düşünmüyorum bile… Tüysüzlüğün etkisi… daha çok sevişmek… Tam bir zombi tuzağı Zafer eğlencesi de böyle oluyor
Günler, geceler, o, bu, şu derken bu ağda merkezi popülerleşir ve herkes kapısında sıra olmaya başlar. Hatta Sharon’un annesi bile bundan nasiplenir. Herkes tüysüz süt gibi beyaz ortalıkta gezemeye başlar. Ne var bunda, ne güzel işte diyebilirsiniz ama bu tüylerden kurtulanlar seks ve şehvet düşkünü çılgın zombiler olmaktadırlar. Bunun farkına varan Sharon, sevdiklerini ve kasabasını korumak için onlara savaş açar. Bu zorlu yolda da ona Sven eşlik eder.
Hikayeyi bitirdim gibi oldu değil mi? Aslında bitti ama burada bahsetmek istediğim iki kişi var. Bunlar kasabanın görmüş geçirmiş eski denizcileri. Bütün gün sandalyede oturup ahşap oyarak sohbet ederler. Zaten Yvonne’i nasıl alt edeceklerini Sharon’a onlar söyler ve hatta ona destek olurlar.
Bu arada küçük kasaba da başlayan bu macera Beverly Hills’e kadar gider. Yvonne motosikleti ile tüm dünyayı gezmektedir. Şimdi bu tüysüzlük olayın bize nasıl geldiğini anlamışsınızdır. Ama Sharon ve ekibi onu öldürmeye muvaffak oldular mı? Sizce? Bu merakımız devam ettiğine göre. Yorumsuz…
Siz ne düşünüyorsunuz?