Bag Of Bones

 

 

Stephen King’e 1999 yılında Bram Stoker Ödülü’nü kazandıran enfes kitaptan uyarlama mini dizi Bag Of Bones. Kitabın Türkiye’ye geldiği senelerde filminin de çekileceğine dair söylentiler ortalıkta dolaşmaktaydı. Tabi böyle ayrıntılı ve büyük bir kitabın filminin de iyi olması beklentisi iyiden iyiye sarmıştı beni. Nihayet Bag of Bones 2011 yılında mini dizi olarak karşımıza çıktı. Ancak çıkmasaydı demek daha güzel olurdu.

 

Kitabı okurken hissettiğinin o ürperti, o heyecan, o acıma hissi bu yapımda mevcut değil. Tamam kitabın bire bir hissini ekrandan vermesi zor ama ayrıntılar bu kadar başarısız ve baştan savma olmamalıydı. Öncelikle senaristin King’in kitapta ne anlatmak istediğini anlamadığını düşünüyorum. Bu konuda yönetmenin de pek yardımı olamamış anlaşılan. Şöyle bir genellersek bu Holywood’un King romanlarını katletme hevesi ne zaman sona erecek.

 

Öncelikle ana hikaye dışında filmin kitapta anlatılanlarla bir ilgisi yok. Kitabın sonu ve bu sonla orantılı olarak giriş ve gelişme bölümleri ayrıntılı bir şekilde anlatılırken, filmde gördüklerimiz birbirlerinden alakasız sahneler bütünü. Filmi izlerken merakla (dizi demeliyim ya da) bekledim. Hikaye roman ile paralel ilerlemiyordu. Kendi içinde çelişkiler mevcuttu. Sahneler atlayarak gidiyor, iki sahne arası bağlantı kurmak çok fazla zorlaşıyordu. Genel olarak baktığınızda karşınıza tam anlamıyla bir amatör işi varmış gibi duruyor. Ancak bu iş amatör ruhtan yoksun.

 

 

Oysaki filmin yönetmeni eski toprak Mick Garris. Garris’in sanıyorum bu işlerden ekini ayağını çekmesi gerek. Önceki King uyarlamalarına baktığımda da sanıyorum en başarısız olanı Bag Of Bones olarak çıkıyor karşımıza. Oyuncu seçimlerinden tutun, klasik korku film sahnelerine, sesler, renkler kısacası her şey koskoca bir olmamışlığı çıkarıyor karşımıza. Bu şekilde aslı ile alakasız bir yapım halini alan dizi resmen yerin dibine giriyor.

 

Öncelikle dizi ne olması gerektiğini kavrayamamış. Oysa romanda korku öğelerinin yanı sıra, duygusal öğeler de ön planda. Yazar okuyucunun kendini sorgulaması için, kendini ana karakter yerine koyması için her şeyi yapmış. Ancak dizi de ana karakter bırakın izleyiciyi kendine bağlamayı, kendisi gibi hissettirmeyi kendinden uzaklaştıran soğuk bir yapıya sahip. Ana karakteri canlandıran Pierce Brosnan rolün ne olduğunu anlamayarak karaktere tam bürünememiş.

Ana hatlarıyla dizinin konusuna değineyim. Michael Noonan başarılı bir yazardır. Son kitabının romanının imza gününde karısı Jo gebelik testi almak için eczaneye giderken bir otobüsün altında kalır ve orada can verir. Bir süre sonra Michael bunalıma girer. Zamanla Jo’dan işaretler almaya başladığını düşünür ve bu işaretler doğrultusunda, hemde kafasını dinlemek için, büyük babasından miras kalan göl evine gitmeye karar verir. Jo evin tadilatı ile ilgilenmiş, resim çalışmalarını bu evde, burada bir süre yalnız yaşamıştır.

 

Michael’in amacı tekrar yazabilmektir. Ancak kasabalılar ona farklı gözlerle bakmaktadırlar. Michael eve gelir gelmez aksiyon başlar. Bir perili ev hikayesine yelken açar konu. Derken Michael, karısının burada kendisini aldatmış olabileceği düşüncesi ile kavrulur. Ancak evde olan garip olaylar, birden bire çalan geyik çanı,  buzdolabı üzerindeki mıknatıslı harflerin bir kelime oluşturma Michael’i araştırmanın başla bir boyutuna götürür. Michael olan biteni araştırırken ana hikayeyi çözer. Bizde bu durumu flash backler ile görürüz.

 

1939 yılında düzenlenen festivalde siyahi blues şarkıcısından tahrik olan beş  erkek kadını ormanlık alanda kıstırır. Hepsini gaza getiren elebaşı ona tecavüz eder. Bu olayı kadının küçük kızı görür. Arkalarında tanık bırakmamak için gençler küçük kızı gölde boğarak öldürürler. Annesini de döverek… Kadın son nefesini verirken hepsini tek tek lanetler. Onların soyundan gelen oğulları da  kendi kızlarını aynı şekilde gölde boğacaklardır. O günden itibaren gençlerin sorundan gelen oğulları, çocuklarını gölde boğarak öldürür. Kasaba halkı bu laneti bilmektedir ve buna “Dark Score Çılgınlığı” adını takmışlardır. Michael öğrenir ki bu lanete dahil olanlardan biri de kendisidir.  Büyük büyük babasıdır, kadına zorbalık yapanlar arasındadır.

 

 

Kısaca özetlemek gerekirse katledilmiş bir başyapıt var karşımızda.  Anika Noni Rose dizideki rolü ile en iyi mini dizi kadın performans ödülünü almış ki kendisi kadrodaki en başarılı isimdi. Ardarda izlenmek istediği zaman 234 dakikalık süresi ile (IMDB yalancısıyım benim izlediğim bölümlerin toplam süresi yaklaşık 200 dakika) izlemesi zor, belki de haz vermeyecek bir yapım.

Yönetmen: Mick Garris

 

Senaryo: Stephen King (kitap), Matt Venne

 

Oyuncular:

Pierce Brosnan Mike Noonan
Melissa George Mattie
Annabeth Gish Jo Noonan
Anika Noni Rose Sara Tidwell
Matt Frewer Sid Noonan
Jason Priestley Marty

 

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt1212452/

 

Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?