Yolun yarısını devridikten sonra içimde gizli kalmış bir yanım ortaya çıkmaya başladı sanırım. Evet aslında her zaman insanın bir ayağı çukurda ama yaş kemale erince bu çukurun daha fazla farkına varıyor. Ben ki, sırf yaşlılığın gelişini hissetmemek adına yavaş, tembel, Sakin bir hayat seçmiş olsam da bu yaşlılık denen illet bir türlü insanın arkasını bırakmıyor. Zaman konuşuruz beni en büyük hayal kırıklığına uğratan şey Geleceğe Dönüş oldu. Aslında asıl yaşlanmam filmdeki gördüğüm geleceği göremememle başladı. Nihayetinde şimdiye kadar geldik.
Yaşlılık insanda bazı şeyler değiştiriyor dedik ya mesela bazısı dine sarılır, bazısı alkole verir kendini (şahsen buna hiç rastlamadım, salağın sanırım) bazısı ise çoluk çocuk torun derken hayata karışır gider. Bazısı da benim gibi işe vermeye çalışır kendini. Çalışır diyorum ben hala cabaladigimdan dolayı.
Bu aralar yazım dilimdeki farklılığı okuyanlar hissetmiştim. Bu araları geçtim blogun ilk dönemlerine kıyasla nasıl bir geyik, yavşak bi blog oldu bu anlatamam. Nerde benim depresyonlarim, Nerde benim bunalimlarim? Oh satmisim edasında takılıyorum. Bunu gerçek hayatta nispeten uygulamaya çalışsam da bir yerde kaçıyor.
Beni edebi, sanatsal kimliğim ile bilen iş arkadaşlarım karşılarında entel, avangard bir yapı beklerken böyle eller havaya bir karakterle karşılaşınca oldukça şaşırıyorlar.
O kimsenin anlayamadığı cümleleri kuran ben değilim sanki.
Sanıyorum çift kişilikli falanım. Bunun başka bir açıklaması var mı?
Siz ne düşünüyorsunuz?