Gün ancak bu kadar üzerime gelebilirdi. Işıklarının haricinde yaşattığı buhran tarif edilemeyecek seviyelerde seyrederken üzerimde çökerttiği naiflik beni bile şaşırtıyordu. Aslında hikaye böyle gelişmemeliydi.
Akşam saati olmuştu. Hiç aklımda olmayan şeyler aklıma dolmuş, birçoğu sapıklık derecesine erişmişti ama kendime kabul ettiremediğim gerçekler, kabullenemeyen vücudum içinde uyuyan canavarı dürtüyordu. Bu dürtmeler bu canavarı uyandırmaya henüz yetmemişti ama vaktin yakın olduğunun sinyallerini alır gibiydim… Hem uyandığı anda ben de ne olacağını bilmiyorum ancak uyanması tek temennimdi. Bu tek düze varmış hayatımda bir aksiyonun geleceğini hisseder gibiydim.
İş çıkışı her zamanki gibi evin yolunu tutum. Evet her sabah gördüğüm bir çok kişiyle yine göz göze geldim ancak asıl göz göze gelmeyi beklediğim kişi her zamanki gibi yoktu ortada. Eve vardığımda açlığın verdiği karabasanlar üzerime yürürken, ne yiyeceğimin kararsızlığı daha da etkiliyordu beni. Bu her akşam yaşadığım bir sorun olmuştu. Yok sonunda yemek yemeyi bırakacaktım olan yine bana olacaktı. Acil ve karar sınırlarında gezinen bir düşünceden sonra en iyi fikrin, çoktan beri düşündüğüm balık yeme fikrini icraata geçirmek olacağını düşündüm… Sürekli gittiğim balık lokantasına gittim. Mendebur olacağını düşündüğümden dolayı 25lik rakı beni keser edasıyla içmeye başladım. Daha sonra karşı masaya oturan sarışın bir bayanla göz muhabbetimiz ebetteki rakının diğer yudumlarına dayanmaktaydı…
Her şey güzeldi. Bakışmalarımız içeriye gün doğmasına mani olan bir perdenin açılması gibiydi. Ancak benim ona söyleyecek bir şeyim yoktu. Eminim ki onunda bana söyleyecek bir şeyi yoktu. Ancak bakışmalar söylenecek şeylerden çok yapılacak şeylerin habercisiydi ama ikimizin de gözünden ürkeklik akıyordu. Bunun nereye gideceğinden habersizdik…
Balığımı yedikten sonra sadece beyaz peynir eşliğinde rakım iç muhasebemin canlanmasına sebep vermişti. Gözlerim dalıp giderken üzerime düşen bakışların yoksunluğunu hissetmeye başlamıştım. Gelen fırsat kaçmamalı derken gözlerimi üzerime düşen gözlerin sahibine doğru çevirdim. Ancak beklentilerimin tam tersiydi karşılaştığım durum. Bakışlar aynı içtenlikle gelmiyor çoğu bakışlarımı karşılamıyordu bile, üstüne üstlük vücudunun yarısı bana yan dönmüştü bile, hem de görüşü kısıtlar şekilde, perde kapanmış küçük bir ışık huzmesinin tüle takılarak yansıyor gibi kalmıştı. Lanet.
Bende insanım elbette ve düşüncelerim her an değişebilir. Birden bire doğama geri dönebilirim. Az önce onu ne kadar arzuluyorsam şimdi o kadar arzuluyordum ama biraz farkla… Sırf zaman geçirmek için bir kaç bira daha içtim. Karşımda sürekli esneyen kaçamak bakışlar, gecenin sonuna daha fazla dayanamazdı. Dediğim gibi de oldu. Grup dört kişi olarak masadan kalktığında bende onları izlemek üzere masadan kalktım…
Bir süre onları izledim sadece nereye gittiğimden haberli görünerek… Sadece bilmesi gereken göz kaçamak bakışlarla beni izliyordu ve o gözler, o kontrol ettiği bedenin yalnızlığıyla baş başa kalınca daha yaklaştım yanına. Şimdi havada yayılan ağzımdan çıkan dumanı hissettiğinin fark edebiliyordum… Yapmam gereken ise neydi… Biraz duraladı. O an göz göze geldik, uzun zamandır gelmeye çalıştığımız gibi. Bir şeyler söylememi istiyordu benden. Bende söylemesini… Ancak benim söyleyecek bir şeyim yoktu. Gözlerinin içine baktım, içimde bir şeyler genel tabirle gider gibiydi…
Önüne geçtim. Durdu mavi gözleri ile gözlerime baktı, sonra dudaklarıma, gözleriyle yüzümü yavaşça taradı. Aklımdan geçen iki şey vardı ve bu konuşmanın ötesindeydi. Yani konuşmak beni ifade edemeyecekti burada… Vücudum terlemeye başlamış kalbim hızla çarpıyordu. Terlemeye başlayan avuç içimi parmaklarımla kurulamaya çalışıyordum. Ne diyeceğimden ya da karşımdakinin ne bekleyeceğinden habersizdim…
Sağ yumruğumu sıkarak burnunun üzerine tüm gücümle vurdun. Birden burnundan boşalan kan ile birlikte yere yığıldı. Kanın bir kısmı üzerime bile sıçramıştı. Eğildim yere yığılmış vücudunu yavaşça kaldırdım. Onu yere oturttum. Kanıyla bulanmış dudaklarını yaladım ve uzaklaştım yavaşça… Giderken sadece derin hıçkırık seslerini duyabiliyordum…
Siz ne düşünüyorsunuz?