Benim tarafımda sessizlik atasözlerini aratmıyor, damlaya damlaya büyüyor; o büyüyen yapay gölün ortasında, bense yavaş yavaş dibe doğru çekiliyorum. Fırsattan istifade eden yatirimcilar ise, belediyeden tanıdık vasıtası ile parselledikkeri gölün çeşitli alanlarına ağlar kurarak, balık yetiştiriciliğine başlamıştı. Bir süre gölünün dibinde küçük bir çinekopla takıldığı mi da itiraf etmeliyim.
Melis tarafında işler öyle değildi. Ağzından çıkan kelimeler, etrafında ultrasonik bir kalkan gibi onu çevrelenmiş artık görünebilme kıvamına gelmişti. Bu soğuk kalandan korumanın yolu ise sessizliğe bürünmekti. Su görüldüğü gibi herşeyden insanı koruyordu.
Melis’in ağzından yaydığı o ultrasonik titreşimle tavandaki avizeyi sallandirmaya başlamış, üstüne üstlük zeminde de titresimlere yol açmıştı. Küçük bir artçı gibi yerden yavaş yavaş belli ritimlerle vuruyordu. Yada bu dalgalara daha fazla katlanamayan alt komşu elindeki oklavayla tavanı dürtmeye başlamıştı. Sahi ya aşağıda yüksek tavanlı bir dükkan var.
Melis’in ne anlattığını ya da neye kızdığını bilmiyorum. Hiç dinleme gereği duymadım klasik kadın dirdirlarindan biri sanırım. Muhtemelen neden onu sevdiğimi söylemediğimdir konu. Son dönem konularimizin başında bu geliyor zaten. Bahar geldi ya bunlar aşk pitirciklari kıvamına geçtiler. Böyle şeyler hiç bana göre değil.
Ayağımın altında oluşan titreşimler artıp, serin bir havanın içeri yayıldığı pencereden, tıkırtılar, gürültüler evin içine yayılmaya başlayınca benim jeton düştü.
“Hassiktir, arabayı çekiyorlar…”
Hızlıca içinde bulunduğum bohem havayı terk ederek pencereye koştum. Büyük bir cekicinin onlarca araba içerisinden benim arabayı çekmesine şahit oluyordum. Arabanın yeşil rengi ve küçüklüğü onları cezbetmis olmaliydi. Seslenmelerim yanıtsız kalınca ışık hızıyla aşağıya indim. Yalan değil gerçekten ışık hızı. Benim böyle doğa üstü güçlerim vardır. Aşağı indiğimde çekici arabamı yeni kavramış kaldırmak üzereydi. Melis kadar şiddetli olmasa da kendi çapımda bir ultrasonik alan oluşturarak çekiciye bağırdım o beni duymadı ama arabam uykusundan uyandı. Ani bir ilkilisle formunu değiştirdi. Çekiciden bir ayağı sarkmisken zıpladı ve kurtuldu. Bunu farkettim eden cekiciler araçtan çıkarak, ellerinde araç sakinkestiricileri ile arabamı hedef almaya başladılar. Dördü nasıl sığmıştı oraya.
Içlerinden biri seslendi:
“Bi kere kaldırdık götürmeliyiz onu, bayiltin.”
Dört adam ellerinde araba bayiltici tabancalarla arabamın arkasından ateş etmeye başladılar. Arabamın hoparlorlerinden ise Michael Jackson Beat it çalıyor arabamda kendine gelen onlardan kurtulmaya çalışarak dans ediyordu. Şans mı, yoksa artık tecrübe mi ne derseniz deyin kendine gelen onlardan eğlenceli bir şekilde kurtuluyordu. Esnaf sokaktan geçenler durmuş arabamın bu hareketlerini izlerken onlarda bir yandan dans etmeye başlamışlardı. Arabamın cekilmesinin yakın olduğunu bilsem, o kadar cezanın bana paylayacagini bilmemde ne bileyim bende keyif almıştım bu sefer.
Bur kaç dakika olmuş hala arabam vurulmamisti. Artık cekicilerin beceriksizligi mi ne bilmiyorum ama o atılan her ok benim haneme para olarak yaziliyordu. Varsın olsun be…
En son nerden geceden geldiği belli olmayan bir ok arabama karşı yöneldi. Bu kahpe ok ayrılanlar içerisinde duvardan sekmisti. Nerden geldiğini anlayamadığı bu kurşun arabamın kıçına isabet etmişti. ‘Ah’ dedi kicindaki oku çıkarırken. “Kahpe ok, nasil, nerden?” Yesilcam jonlerinin konuşma tonuyla. Belirtildi bir homurtu yükseldi onu izleyen kalabalığın içinden. Bir süre sonra benim araba yere yığıldı.
Siz ne düşünüyorsunuz?