Beş Vakit

 Blogu takip edenler varsa bilir. Zaten çoğu kişinin şöyle bir uğradığına tanık oluyorum. Film zevklerim biraz ilginç olduğu için hemen hemen izlediğim tüm filmleri ayırt etmeden buraya yazmaya çalışıyorum. Hani eskiden biraz da alıntı yapmam gerekirse, aslında bu film blogu “başkaları okusundan” ziyade kendi arşivimi tutma çabamdan kaynaklanmakta. Dün elimde varolan filmere şöyle bir göz gezdirdim de izleyip arşive attığım 3000’e yakın film var elimde, tabi izlemediklerim ve daha arşivlemediklerim cabası. Her ne kadan bunların çoğunluğunu Amerikan filmleri oluştursa da bir sıralamaya girersek ardından Uzak doğu filmleri gelir. Sanıyorum ben arşivlemeyi kıtasal yapıyorum…

Bir çok filmi sadece konusal geçiyorum çünkü eleştrilecek film var eleştrilmeyecek film var. Eleştirdiklerimden en çok nasplerini alanlar Türk filmleri olsa gerek. Keza iyi giydirmişsin yorumları bile alabiliyorum bazen yönetmenlerinden.

Aman beni kim sallar…

Ben şimdi bu uzun konuşmayı neden yaptım. (Konuşmuyorum aslında yazıyorum) Türk filmlerini nadir izleyen biri gözükebilirim ancak herkes gibi bende son dönem Türk sineması filmlerini izleyenlerdenim. Recep İvedikler hariç. Bunun haricinde diğer gereksiz olabilecek filmleri de izlemişimdir ancak yazmamışımdır. Şu saatten sonra bunları da yazmaya karar verdim… aslında yukarıda çaldığım tüm çene şu son cümleyi söylemek içindi… Sonunda söyledim… Neyse gelelim filmimize…

Beş Vakit

Beş Vakit bol ödüllü bir film. Film zaten bol ödül almak için yapılmış. Klasik bir sinema izleyicisi için durağan ve sıkıcı bir film. Yönetmen anlatmak istedilerini anlatmış. Yakaladığı kareler takdire şayan. Ancak bu kareler gerektiğinden fazla uzatılmış. Bir diğer hususta sürekli bizi meraka düşürmeye çalışması. Bir olay olur, izleyiciye göstermez ona merakla bakan karakterleri izler dururuz bir süre… ve bu görüntüler gereksiz akar gider…

Filmden donuk kareleri ya da gereksiz uzunlukları çıkardığımızda elimizde ham olarak 1 saatlik görüntü kalacağı kesin… Dediğim gibi gerçekten mükemmel karaler yakalanmış hatta bu kareler için pusuya yatılmış emek harcanmış…

Hikayeye gelelim. Filmin adı 5 vakit. Yönetmen filmi 5 vakte bölmüş. Tabi 5 vakit deyince aklımıza, Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı geliyor. Ancak bu film tam olarak 5 vakti yansıtmıyor bize.  Yani belli bir sıra beklemek gereksiz. Bir kaç hikaye bir arada verilmeye çalışmış. Genel olarak filmde ana fikri duru bir şekilde anlıyorsunuz. Ama yan hikayeler anlamsız bir şekilde havada bırakılmış.  Mesela Ömer (yanlış hatırlamıyorsam Ömerdi) İmam olan babası ile ne alıp veremediği vardır hikaye havada kalmış ki imam karakteri gayet iyi bir insan figürü çizmekte. Evet oğluna karşı biraz sert çıkmakta ama bu hovardalığından kaynaklanmakta. Çocuk ise ona akla gelinmedik komplo hikayeleri geliştirir. Hata bir iki tanesini gerçekleştirir bile…

Daha sonra öksüz, köyde çoban olan çocuğumuz var. Öksüz olduğu için bu karakter es geçilmiş, her kesin elinden çeker bir durumda gösterilmiş. Evet köylü tarafından uğradığı saldırı sonucunda onu koruma adına yaşlılar heyeti toplanıyor ama yaptıkları bir şey yok…

Tabi hikayenin aslı çocuklar olunca işin içine öğretmenler de giriyor. Öğretmenimiz güzel mi güzel… Hatta Yakup öğretmenine aşıktır da… Bunu da ulu orta belli edecek hareketler yapmaktadır. Tabi bu olayı çok görmüyoruz. Hocasını penceresinsen gözlemesini de. Hatta bu işi babasının da yapıp, Yakup’un onu görmesini de. Ancak köy gibi bir yerde bırakın köyü hiç bir yerde hiç kimese perdesiz bir evde sele selpe yatmaz. Ya da perde neden yoktur?

Bunlar filmi izlerken aklıma takılan soru işaretleri. Reha Erdem sevdiğim bir yönetmendir ancak zorlama bir film çıkmış karşımıza. Yakın plandan kaçınmış öyle ki oyuncuların mimikleri yok denecek kadar az. Zaten uzak planlarda da pek oyunculuğa gerek kalmıyor. Zorlama köylüler çıkmış karşımıza. O kadar zorlamış ki bazı yerler göze batmadan edemiyor. Sanki hepsi bir tuhaf diyorsunuz. Bir çok oyuncu profesyonel olmasına rağmen benim en çok hoşuma giden nine ve her işe koşan amca oldu.

Kısaca özetlemek gerekirse baba – oğul, kız – anne ya da aile içi ilişkileri anlatan bir film 5 Vakit. Her yaş ile yönetmen bu konuyu ele almaya çalışmış. Görselliğine diyecek yok. Hani biz diğer filmlerden sıkıldık sanatsal bir şeyler olsun derseniz izlenmesi gerekenler arasında…

Yazan, Yöneten: Reha Erdem

Oyuncular:

Ali Bey Kayali Yakup
Elit Iscan Yildiz
Bulent Yarar Imam
Taner Birsel Zekeriya
Yigit Özsener Yusuf
Selma Ergeç Öğretmen
Tarik Sönmez Çoban Davut
Köksal Engür Halil Dayi
Tilbe Saran Ömerin Annesi
Sevinç Erbulak Yakubun annsei
Nihan Asli Elmas YIldızın Annesi
Cüneyt Türel Büyük baba
Harika Uysal Zeynep
Utku Baris Sarma Ali
Eren Akan Ismail

Linkler:

http://www.5vakit.com/

http://www.imdb.com/title/tt0855729/


Yorumlar

“Beş Vakit” için 5 yanıt

  1. Öncelikle Türk sinemasında susarak felsefe yapmakta olan ve başarılı olan yönetmenler vardır. Bunlar insanın ruh halini çözümler karekteri değişmez bir şekilde beyaz perdeye yansıtır ve sürekli olarak insan imgeleştirilir ve izlemiş bulunanlar anlatmak isteneni belli bir süre sentezlemeye çalışırlar. Son dönemde N.B.Ceylan olsun Semih Kaplanoğlu olsun bunu sık sık yapar: Ha dir de Zeki Demirkubuz var o da yapmaya çalışanlardan.
    Peki Reha’nın felsefesi nedir. Görüntü kusursuz. Daha ambiyane bir tabirle “canım bu adam aynı üstadlar gibi güzel görüntüde yakalamış ohh daha neler” ama sentez yok..
    Acı hem de çok acı. Yok yok bu adam felsefe yapamıyor. ‘ Yani ‘ yapmış bulunmuş işte işin suyunu çıkarma çok manlı bir film. Hele de Türk sinemasında böyle film giderek klişelerimizi yıkıyoruz değil mi.
    Böyle kelamlar bir yana adam köy hayatını yansıtmış ve Türkiye’nin kültürünü ama eksik. Bir köylü çocuğun babasına karşı kin tutması bir kez yanlış bu filmde. Şehirli olsa neyse denilebilir çünkü modern zaman ahlakı en alt seviyelere düşürür ve düşürmeye de devam eder. Fakat köy ahlakında ve hayatında böyle bir dvranış söz konusu bile değil. Yok babasından nefret ediyor da onu öldürmek istiyor da. Çiyanla akreple helede. Reha Erdem işin suyunu kaçırmış desek yeridir. Film görüntü olarak mükemmek. Ama konu olarak, kurgu olarak, ahlak unsuru olarak, felsefe olarak bir türk filmi niteliğine giremez hadi girsin tutunamaz. Kozmos filminide merak etmiyor değilim bakalım Reha işin rengini ayarlayabilmiş mi..

    Işık dostuna saygılarımla
    Maskelenmiş Aziz

    1. kişisel depresyon anları avatarı
      kişisel depresyon anları

      Öncelikle güzel yorum için teşekkürler. Hemen hemen ortak görüşlerdeyiz. Reha Erdem’in diğer filmlerine de yer vereceğim kısa zaman içerisinde. Monologlar yada susmak bunların her birinin sinemada ayrı yeri var ancak biz Türk filmlerinde bunu abartıyoruz gibi geliyor bana. Daha konuya girmeden, dakikalarca insanın yüzünü görmek yada daha konuyu kavratmadan bu tip çekimlerle başlamak ve filmin tamamına yakınını bu şekilde geçirmek olmaması gereken bir şey. Bu uzayıp giden görüntüler sıkıntı vermekten başla bir işe yaramıyor ve bence açık ve havada kalan senaryolarda çok rastlanıyor bu hususa. Hada bu husus senaryoyu açıkta havada bırakıyor…
      Ama şuna inanıyorum. Biz abartıyoruz…

  2. indirip arşivlediğim sonrada büyük umutlarla başına geçip sonunu getiremedim bir başka bahara beklettiğim bir fil. durağan, sanatsal, ödülsel filmleri zilerim ama bu film fazla sanatsal yada ödülsel çekilmiş bitirmek pek nasip oalmayacak, izlediğim kısma kadar fikirlerimiz aynı, demekki tek soru işaretli nedir bu film diyen ben değilmişim:)

    1. kişisel depresyon anları avatarı
      kişisel depresyon anları

      sonuçlandırmada eksiklik var evet. Reha Erdem bunu hep yapıyordu. Ancak Kosmos’u kesinlikle tavsiye ederim artık Reha Erdem aşmış…

  3. Eğer Freud’un ödipal kompleks kuramını inceleyecek olursanız filmden aklınıza takılan soruların yanıtlarını bulabilirsiniz

Siz ne düşünüyorsunuz?