Bi … çıkarma senası

İyice birbirimize sokulmuş, sokak lambalarının göz gözü göremeyecek kadar aydınlattığı dar arada yürüyorduk. İçimizde hevesle hızlı adımlar atan tek Mehmet vardı. Biz de yediremediğmiz erkekliğimizle sakın adımlarla ilerliyorduk. Aranın ortasına gelmiştik. Aslında koşarak bir kaç adımda geçeceğimiz bu ara şimdi ucu uçağı görülmeyen bir yol olmuştu bize. Birbirimize sokulmuş ilerlerken, hepimiz, onlarca göz üzerimize dikilmiş, izleniyormuşuz hissine kapıldık. Bir an için kalbimin sıkışmasıyla hayatımın gözlerimin önünden geçtiğini hatırlıyorum. Daha üniversitede ilk senemdi tadını çıkarıp sevgili bile yapamamıştım. En önemlisi daha gençtim. Hepimiz gençtik. 

Evsizlerin bile tercih etmediği, haylaz çocukların camlarını kırmak için taş bile atmadığı, uğursuz olduğunu düşündüğümüz, orada hep varolan ama hiç bir cümlemize geçmeyen, sanki yokmuş gibi olan evin kapısını açarak içeri girdi Mehmet. Bir refleksten çok çekiliyormuşuz gibi, kapı gıcırtıyla kapanmadan kanadın arasından süzüldük. Karanlığa alışan gözlerimiz, içeride parlayan loş ışığı ve evin içerisindeki, hiçte bizim işçiliğimize benzemeyen oturma takımını görünce karanlıktan irileşmiş gözbebeklerimiz daha da irileşti. Biz etrafı incelerken iki siluet birbiri ile hararetli bir şekilde konuşuyordu. Siluetlerden biri Mehmet’ti ama diğerini tanımıyorduk ancak görebildiğimiz kadarıyla şeklinden kadın olduğu anlaşılıyordu. 

Bir süre öylece durduk ve konuşmalarının bitmesini bekledik. Nihayet konuşma bittiğinde Mehmet sinirli bir şekilde yanımıza geldi ve ‘hadi’ dedi. Söz dinleyen iyi çocuklar gibi onun ardından çıktık. Hiç birşey sormuyor, sadece yürüyorduk. Bu kez bir kaç adımda aradan çıkarak, sokağa eski yerimize vardık. Konuşma ihtiyacı duymadan direkt evlere dağıldık. Hatta uyuduk…