Entelektüel: sıfat Fransızca intellectuel
1. sıfat Aydın 2. Fikir sorunlarıyla ilgili “Entelektüel bir çalışma.” TDK
Ne yazmalı?
Bi Köşem olsun istemişimdir hep. Böyle gazete köşelerindeki gibi. Ancak benim o köşelerde gördüğüm gibi her konuyu alayım da iki satır yazayım gibi bir yetim yok. Başlayınca maşallah durmuyorum. Durmamakla bilikte süreklilik konusunda problemlerim var. “Bi Köşe” dedim ya bu köşenin devamı nasıl/ne zaman gelir bilmiyorum.
Nereden çıktı bu Entelektüel?
Geçen gün iş yerinde arkadaşlar arasında Ayhan Sicimoğlu’ndan bahsederken arkadaşlardan biri ne “entelektüel, ne kültürlü” diye bahsetti kendisinden. Tabi böyle insanlara açlığımızla ilgili sohbetin ardından (bakınız ve sayınız…) sohbeti kapattık. Akabinde telefondaki kelime uygulamam bu “entelektüel” kelimesini çıkardı karşıma anlamıyla birlikte. O esnada geçmişe özenen beynim birden bu durumla ilgili Michel Foucault’un bir kaç cümlesini getirdi aklıma (hayırdır inşallah!) Tabi ki metni tam olarak hatırlayamadım ancak kitaptan kopyaladım.
Foucault şöyle der:
Entelektüel, garip bir kelime gibi geliyor bana. Bu güne dek bir entelektüelle hiç karşılaşmadım. Roman yazan insanlara rastladım, ya da hastalarla çalışanlara; ekonomik analizler yapan ya da elektronik müzik besteleyen insanlara rastladım; eğitim veren ya da resim yapan insanlarla ve herhangi bir şey yapıp yapmadıklarını pek iyi anladığım insanlarla karşılaştım. Ama entelektüellerle asla. Buna karşılık, entelektüeller hakkında konuşan pek çok insan gördüm. Ve konuştuklarını dinleyerek, bu yaratıkların ne menem bir şey olduklarını konusunda bir fikir edinebildim. Meğer entelektüel suçlu olan kişiymiş. Aklımıza gelebilecek her şeyden o suçlu; konuştuğu için, sustuğu için, hiçbir şey yapmadığı ya da her şeye karıştığı için suçlu. Kısacası, bir yargıda bulunmak, suçlamak mahkum etmek ve kapatmak söz konusu olduğu zaman gelsin entelektüeller.
Aslında uzun görünen bu paragrafın ana cümlesini koyulaştırdım. Demek ki entelektüel, TDK’nun dediği gibi aydın ya ya fikir sorunlarıyla ilgili bir şey değil, suçlu olan kişiymiş.
Peki nerede bu entelektüeller?
Bi Köşe’de entelektüel avına çıkmış değilim sevgili Simeranyalılar*! Zaten tüm suçu Foucault’a yüklersek tüm suçlular gibi onlarda parmaklıkların arkasında olmalılar. (Gerçekten öyle mi?! sanırım öyle!) Bu süreçte aklıma gelen bir bir diğer kelime ise sanatçı. Peki sanatçı entelektüel midir?
Sanatçı = Entelektüel
Ben eşittir işareti koydum iki kelime arasına ama sanatçının anlamını da bir soralım TDK‘na:
Sanatçı: isim
1. isim Güzel sanatların herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren kimse, sanat adamı, sanat eri, sanatkâr, artist
“Peki, yazarların, sanatçıların da ayrı bir cins olduğu ne zaman kabul edilecek acaba?” – A. Ağaoğlu
2. Sinema, tiyatro, müzik vb. sanat eserlerini oynayan, yorumlayan, uygulayan kimse
“Türk tiyatrosunun en önde gelen kadın sanatçıları arasında yerini alıverdi.” – H. Taner
Şimdi buradan benim aslında eşittir işaretini yersiz kullandığım belli oluyor. Yani sanatçı entelektüel olmak zorunda değil. Kelime anlamına baktığımızda bu sonuç çıkıyor karşımıza. Ancak Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi’nde Fatma Serdaroğlu’nun Entelektüel Sanatçı İlişkisi ve Türkiye’de Entelektüelin Konumu başlıklı yazısının bir bölümünde şöyle bir satırla karşılaştım.
…entelektüel hakkında kısaca şöyle bir genel yargıya varabiliriz: “… aydın kendi içinde ve toplumdaki, pratik gerçekliğin araştırılmasıyla (…) egemen ideoloji [geleneksel değerler sistemiyle birlikte] arasındaki karşıtlığın bilincine varan insandır” (Sartre). Çokça kabul edilen yargıya göre entelektüelin halktan ve toplumundan kopuk, ahkam kesen, halkı eğitme misyonunu kendisine görev belleyen bir kişi olması da beklenemez. Entelektüel, “… insan düşüncesini ve insanlar arası iletişimi kıskacı altına alan klişeleri ve indirgeyici kategorileri …” Said) kıran kişi olmalıdır. İnsanlarla, insanlık arasında bir köprü görevi örmeli, alternatif insancıl yolların kritiğini yapmalı ve yapılmasına olanak sağlamalıdır.
Bu noktada entelektüel, sanat ve sanatçı arasında bir bağ kurulabilir. Tarkovski, sanatı bir üst-dil olarak tanımlar ve köklü bir iletişim işlevi olduğunu, insanın ruhuna seslendiğini, onun manevi yapısını şekillendirdiğini dile getirir. Burada kasıt, sanatın belli amaçlar doğrultusunda bir araç olarak kullanılması değildir. Sanatın en nihai özelliği kişide estetik yaşantı meydana getirmesidir.
Yani aslında entelektüel ve sanatçı arasında bir ilişki varmış.
O zaman entelektüeller içerideyse, sanatçılar nerede?
Hal böyle olunca aklıma da bu soru geldi. Tabi bir yerde bu bağ ile bilikte sanatçılarında içeride olması gerekiyor. Antonio Gramsci’nin cümlelerine uzanırsak;
“Sanatçı ise, ister istemez belli bir anda, kişisel olanı, uyducu olmayanı,
gerçekçi bir biçimde canlandırır. Bu yüzden de, siyasal açıdan, siyaset adamı hiçbir
zaman sanatçıdan hoşnut kalmayacaktır.”
Bu durum havasını soluduğumuz ülke toprakları için de geçerli. Kenan Evren ve darbe döneminde sindirilmeye başlayan entelektüel/sanatçı kesimimin eleştiri düzeyleri son dönemlerde iyice sıfıra çekilerek sanatçının (bu dakikadan sonra entelektüel kaka bir kelime) içinin boşalttı. Aslında sanatçı dediğimiz kişiler medya yardımıyla kendi bilinç özlerinden çıkıp (Burada bir parantez açmak lazım. Türkiye’deki bilinçli sanatçı sayısını ele alırsak, bir elin parmağını geçmeyerek her dönem fikirlerini beyan etmede çekinmedi) farklı bir forma büründüler. Eskiler ve yenilerden gelen aslında paranın sanatçısı olmuş kişiler, insanların aklını fikirlerle değil de, düşünce yetisini kaybederek, Antonio Gramsci’nin tezini çürütmüş olarak siyasilerin yanında yer aldı. Çünkü sanatçı taklidi yapan insanlar, kültürlü bir toplumda var olamazlardı.
Sonuç
Aslında bir sonuç yok. Maalesef. Üzülerek söylüyorum. Ben zaten bu konuda bir kanıyı öne sürecek durumda ve eğitimde değilim. Sadece bazı alıntıların arasına bağlaç niyetinde kendi cümlelerimi ekledim. Yorum görüş sizin.
Şimdi Konu Ne?
Köşe yazılarında (benimki kadar uzun olmasa da) başka bir konuya girdiklerinde böyle yıldızlar koyarlar. Bende usule uygun olsun dedim. Şimdi ikinci konum ne devamı nasıl gelecek çok merak ediyorum.
Sanat, sanatçı derken uzun zamandır paylaşım yapmadığımı fark ettim. Bu kadar sıkıcı yazının ardından bir müzik iyi gider değil mi?
Kelly Thoma, komşu ülke Yunanistan’dan. Kendisi Lyra virtüozü. Bizde Kemança denen kemençenin biraz büyükçe bir çeşidi. Ice Tree ise bence efsane bir beste. Albümde ise bizden çok fazla esinti var haliyle.
- Simeranya: Peyami Safa’nın Yalnızız kitabındaki ütopik ülke.
Siz ne düşünüyorsunuz?