Bi Köşe – Sayı 10

Şehir

Malum şehir boşaldı. Gerçi benim için pek fark etmiyor genelde kendimi eve kapadığım için. Dün biraz farklılık yapıp şehir dışına kahvaltıya gidelim dedik. Güzel ve değişikti oldu. Yol üstünde iki gezgini de arabaya alınca yeni bir keşfe çıktık. Bizim için keşif onlar için önceden bilinen bazı insanlar için ise tabiri caiz ise ağzına çıkmalık bir yer.

Gittiğimiz yer bir mağaraydı. Kökeni hakkında çok bir bilgiye ulaşamadım ama rivayetler Roma dönemine ait olduğunu söylüyor. Tabi mağara içerisinde sevgili (!) insanlarımızın define aramak için bıraktıkları oyuklar, yakılan ateşlerin verdiği zararlar derken, mağaranın içler acısı halinden bahsetmeyeceğim. Burada isim de vermiyorum daha fazla insan girmesin. Aslında bir hikayede de kullanabilirim sanki bu mağarayı.

Son günlerde çok fazla zengin youtuber izlediğim için çantamı sırtıma atıp gidesim de yok değil. Lakin bir hafta önceli Bi Köşe‘de de bahsettiğim gibi çıkacak bir şeyler var içeride ama bir türlü durmuyor.  O zaman bir alıntı;

gitti ekl ü gitti şürüb ü gitti hab*

Hal böyle olunca biraz kendime gelmem lazım. Gelmek için de yazmam. Ancak ne yazık ki şuraya oturana kadar da nasıl kıvranışlar içinde olduğumu anlatamam. Nedendir bilmem ortadan ikiye ayrılsam bir yarım diğer yarıma ne yapması gerektiğini söylemeden kendi yapmak istediklerini yapsalar.

Bir şehir olsanız

tüm insanların yükünü çektikten sonra birden tatil bahanesi ile herkesin sizden elini ayağını çektiğini görseniz ne düşünürdünüz?

Ya da tam tersi.

Sadece belli dönemlerde geldiklerini. Bir terk edilmişlik, bir umursanmazlık hisseder miydiniz?

Henüz o kıvama gelmedim ama yaşlıların çocuklarını, torunlarını bekleme duygusuyla bir tutabilir miyiz bunu? Ne de olsa toprak ana, Ne kadar hor görsekte eline doğruk. Agdistis, Bendis, Dione, Rhea ya da diğerleri. Acaba yürekleri biraz cız ediyor mudur?

Ben adı bilinmeyen bir İstanbul tanrısı olsam, herhalde sevinirdim insanların gitmesine. Varsın gelmesinler geri. Sanki sanki kutsal sütunlara zarar verdikten sonra İstanbul’un koruma kalkanları kalktı mı ne? Yazık oldu onlara da.

Tam bir dağınıklık oldu. Edilen laflar arasında elle tutulur olanına rastlamak mümkün değil. Lakin gurbette o kadar acı değil. Ne demiş;

Sanmanız kim  diyâr-ı gurbette
Kişi rahat olup huzur etmez
Dûr olur gerçi ehibbâdan
Hele a’âları yüzün görmez. **

İmdi yazı gezmekle hayat bulup, kıta ile bütünlük sağlamak gerekirse aklıma takılan bir diğer husus kıtanın son satırına dayanmakta. Neden benim ülkemin insanları ecnebi ellerde birbirlerinden kaçar uzaklaşırlar? Biz birbirimizi o kadar düşman mı belledik acep? Sanıyorum Türk insanında kendi ırkına karşı bir duruş var. Aman bana dokunmasın, benden bir şey istemesin, muhatap olmasın… O yüzdendir ki bir başka ülkede Türk görünce kaçıyoruz. Bu aslında şehri terk etmekle aynı doğrultuda mı? Sizi çok gördüm, lütfen uzak duralım.

Saçmalamalarım devam edecektir.

  • Artık ne yemek ne içmek ne de uyku

** İnsan gurbette rahat değildir  sanmayınız  gerçi dostlarından uzaktadır ama hiç değilse düşmanlarının yüzünü görmez

Diğer Bi Köşe yazıları için tıklayınız.