Bi Köşe – Sayı 6

tembel
sıfat Farsça tenbel
1. sıfat İş görmeyi, çalışmayı sevmeyen, çaba göstermekten, sıkıntıdan kaçan (kimse), üşengeç
“Tembeller ve işsizler daha çok yorulurlar.” – A. Ş. Hisar
2. tıp (***) Fonksiyonunu yerine getirmede yavaşlık gösteren (organ)
“Galiba karaciğeri de tembel.” – H. Taner (TDK)

tembellik -ği
isim
1. isim Tembel olma durumu, atalet
2. Tembelce davranış, atalet
“Zaten bu şair milletinin tembelliği dillere destandır.” – N. Hikmet (TDK)

Tembellik

Tembel bir insan değilim aslında. tembellik düzeyine varan miskinliklerim var sadece. Bu arada miskin demişken anlamına da bir bakalım;

miskin
sıfat Arapça miskīn
1. sıfat Çok uyuşuk olan (kimse)
“Hayran olduğum adamı miskin bir mektep çocuğu gibi yaka paça alıp götürdü.” – Y. K. Karaosmanoğlu
2. Hoş görülemeyecek durumlar karşısında tepki göstermeyen (kimse)
3. Cüzzam hastalığına tutulmuş olan (kimse)
4. Âciz, zavallı
“Âşık olan miskin olur / Hak yoluna teslim olur” – Yunus Emre

Sanıyorum ilk iki anlam bana “cuk” diye oturuyor. Tembellik dedim de tabi birde işin şöyle bir boyutu var. Haftanın beş günü çalışınca ister istemez böyle malak gibi yatmayı kendinize hak görüyorsunuz. Aslında bu hoşnutsuzluktan kaynaklanıyor sanırım. Düşünsenize, bütün gün işlerinde mutlu, mesut yada daha tam zıttı duygularla vakit geçirenler hafta sonları kendilerini oralara buralara atıp yine mutluluklarını yana beyan gözler önüne seriyorlar. “Cidden mi ya? diye soruyorum her seferinde. Tabi bu sadece hafta sonu tatili ile sınırlı değil. Bütün yıl çalış, sonra on beş gün tatil yağacağız diye kendini avut. İnsan sadece aç kalmamak için çalışmalı bence. Ama biz ne yapıyoruz. Düzen sadece çalışmak zorunda olduğumuz için çalıştırıyor bizi. Gerçi çalışmak bana göre değil, bana göre değil diye diye çalışma hayatımın sonuna geldim sayılır. Tabi böyle diyorum ama çalışmak var çalışmak var. İnsan doğasında olan işle meşgul olmalı.

Şimdi o kadar tembellik üzerine bu günümü yazayım. 1’de kalkıp, kahvaltı; üçte yat; altıda kalk, akşam yemeği bir film eh zaten bu saat oldu. Sonra miskinlikten kurtulup ne yazsam diye debelen. Aslında ikinci uyku öncesi bilgisayarda yazma eylemini yerine getirmeye çalıştım ama yok öyle bir ağırlık. göz kapaklarımda “ACME”nin örsü asılıydı sanki. Şimdi de tüm vücudumda öyle bir ağırlık var ki anlatamam.

Aslında konu bu değildi

Aslında Bi Köşe bu hafta bu şekilde başlamayacaktı. Biraz yapay zeka üzerine bir şeyler anlatacaktım. Aslında hala anlatabilirim ama bilgisayar başında ne kadar daha oturabilirim diye soruyorum kendime. Yok nede bu aralar bir şeyler var.

Yapay zeka ile ilgili izlediğim iki dizi var bu aralar. Biri zaten herkesin izlediği Westworld diğeri ise Humans. İki dizide de robotlar bilinçlendi (aslında Humans’da hep bilinçliydi) ve insanlara karşı bir tavır sergilemeye başladılar. Westworld’de bulundukları ve insanların duygularını tatmin etmeye çalışan insanlara karşı ayaklanarak gerçek dünyaya ilerlemeye başladılar. Humans’da ise zaten bu robotlar insanlara hizmet için vardılar ve onlar ile birlikte yaşıyorlardı. Tabi his, ruh, bilinç artık ne derseniz deyin, insana yakın duygulara kavuşunca, insanlar onları istemedi. Tabi haliyle onlar içerisinde de uzlaşmacılar ve karşı çıkanlar vardı. Azınlık halini alan bu robotlar yaşam hakkı iddia etmeye başladılar. Onların tarafında olan bir insanın komisyona sunmak için söyle cümleleri var;

Bunu defalarca gördük. Tarihte ne zaman bir azınlığa eşitlik verilse, tüm insanlığın yararlandığını görüyoruz. Birbirimizinden öğrenecek çok şeyimiz var, kazanacak çok fazla kavrayış var. Sosyal uzlaşma tek şansımız.

Humans

Evet aslında yapay zekalı robotları bir yana bırakalım, insanların uzlaşmaya ihtiyacı var. Ancak bu uzlaşma, ekonomik, dini, örf, adet vs..ç gibi farkların göz ardı edilmesi ile olur. Azınlık topluma uyum sağlamalıdır. Farklılık gösterdiği sürece azınlık olarak kalacaktır. Aynı şekilde çoğunlukta, azınlığın değerlerini bilip ona göre hareket etmelidir. Tabi burada kilit nokta ise belirttiğim gibi ekonomik faktörler. Ekonomik dengesizliği dizginlemek din, örf, adet gibi diğer olgular tarafından olur.

Çoğunluğun azınlık tarafından yönetimi tiranlıktır; azınlığın çoğunluk tarafından yönetimi de tiranlıktır. Her iki durumda da ‘senin istediğin gibi değil, bizim istediğimiz gibi yapacaksın’ kuralı geçerlidir.

Herber Spencer

Ekonomik özgürlüğün olmadığı yerde insanlık yada hoşgörüden bahsetmek biraz zor. İnsanların alım gücü düşük olduğu sürece bu süreç,hiç bir zaman olumlu bir yere doğru gitmeyecektir. Biz de ülke olarak bu durumun içindeyiz. Ne olursa olsun, kendi halkını ekonomik olarak refaha ulaştırmadığın sürece dışarıdan gelecek herkes istenmeyecek bir yerde hoşgörü sınırı aşılacaktır.

Balık gibi yüzüp kuş gibi uçmayı başardık ama çok kolay bir şeyi yapamadık, kardeş gibi yaşamayı.

Martin Luther King

Aslında insanlar olarak bizim kardeş gibi yaşamak konusunda bir sorunumuz yok. Kardeş gibi yaşatmayan bu politikalar. Yeni doğan bir çocuğu hangi, ırk, hangi zümreden olursa olsun, bunlara hayvanlarda dahil yanına koyun, kimseyle sıkıntısı olmayacaktır. Tüm bu sıkıntıyı çıkaran aslında görüşler. Evet, görüşler olabilir olmalı da ancak bu durum hiç bir zaman insan olmanın, insan olduğumuzu unutmanın önüne geçmemeli.

Yapay zeka diyorduk

İnsanların kendi sonunu getireceğini düşünenlerdenim. Yani Allah belamızı vermeyecek ama her zaman yaptığımız gibi işi ona yükleyeceğiz. “Yapay zeka, yeryüzünde insan ırkının sonunu getirebilir.” der Stephen Hawking. İnsanoğlu zaten sadece yok etme konusuna odaklanmış bir durumda. Yapay zeka insan zekası ile birleşip bilinçlenmekte. Bu durumda insanoğlunun yarattığı yapay zeka da ondan farklı olmayacaktır. Zaten yapılan testler de bunu gösteriyor. Oluşturulan yapay zekanın ırkçı olduğunu, şiddete meyilli olduğu görülmüş. Biz gerçekten insan olmadan yapılacak böyle bir şey elbetteki insanın sonunu getirecektir.

Aslında insanoğlundaki bu gelişimin başlıca sebeplerinden biri de tanrıyı aramaktır. Transcendence filminin bir sahnesinde şöyle bir diyalog geçer.

– Bir Tanrı mi yaratmak istiyorsunuz? Kendi Tanrınızı?
– Bu çok güzel bir soru. Şey… İnsanoğlu bunu hep yapmaz mi?

İnsanın tanrıyı oynama fikri her zaman vardır. O yüzdendir ki kutsal kitaplar, insanın yaradılışında, tanrının nefesinin üflenmesinden bahsederler. Aslında bu durum onu tanı rolü yapmaya iter ve ona dünyayı yakıp yıkma, kendinden farklı olan canlılara zarar verme hakkı verir. Her şeyin hakimi odur. Ne güzel ki milyarlarca insan var. Bir olma durumunda tek tanrı o olacaktı. Tabi bu süreçte bir yapay zekanın tek olarak yaratılması aynı sorunun yaşanmasına sebep olacaktır.

Alien: Covenant filmi bu konuya değinir. İnsanların yarattığı bir yapay zeka, diğer varlıklardan kudretli ve zeki olarak bir kalınca kendini tanrı ilan eder ve kendi kitabını yazar. Genetik olarak tüm varlıklıların kopyası vardır elinde yapması gereken sadece onları çoğaltmak, güçlerini onlara gösterip kendisi için çalışmasını sağlamak. Bu süreç aslında bir tekerrürden ibaret olabilir. Yani et, kan, hücre dediğimiz şey, yapaylığın zirvesi olabilir. Bu da başka bir konu.

Sonuç

Yazı tamamen farklı yerlere geldi. Azınlıklardan girip, yapay zeka ve tanrı olmaktan çıkınca, birden bu yazı nasıl sonuca bağlanır tereddütte kaldım. Aslında tüm bunların ortak noktası, yok olmak. Çok kötümser yaklaşıyor olabilirim ama bir yerde gerçek bu. Azınlıklar insan insan, insan diğer mahlukatlar olsun, kendimize tanrı rolü biçip yönetmeye çalıştıkça hepimizin sonunu getireceğiz. Ben uzayda bir koloni kurulacak, insan ırkı orada yaşayacak gibi bir hayale kapılmıyorum. Ah evet olabilir bu mümkün, ama insan bu şekilde devam ettiği sürece sonu hep aynı olacaktır. Hep ümit edelim ki soyu bir şekilde devam edecek şekilde yok olalım ve yok edelim.

Bu arada filmleri ve dizileri izlemiş olmama rağmen neden yazmamışım anlamadım.

Bu arada eski Bi Köşe sayıları için “Bi Köşe” etiketini kullanabilirsiniz.