Kitap bahane sohbet şahane diye muhabbete girmeyi düşünüyordum aslında. Ancak kitap muhabbet için bir “bahane” değil olsa olsa “vesile” olur. İşte bu motto ile yola çıktığımda uzun zamandır kitaplardan bahsetmediğimi fark ettim. Tabii bununla birilikte çok fazla iç dökmediğimi. O zaman hazır mısınız, kendimi şikayete başlıyorum.
(25 dakika sonra)
Evet işte şu aralar en büyük sorunum bu. Sürekli bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyor ve onlar ile ilgili tüm olasılıkların da dahil olduğu kurguyu, metni, adımı, nefesi yani olması gereken, yapılması gereken ne varsa hepsini yapıyorum ancak ne zaman bilgisayar başına geçsem hatta geçmeye yeltensem hiçbir şey yapamıyorum. Yok öyle yazar tıkanması gibi değil, aklına yazacak şeylerin gelmemesi ya da ekrana boş boş bakmak gibi. Bu sadece düşünmekle alakalı. Bilgisayar başına d geçiyorum sadece düşünüyorum. Hatta öyle düşünüyorum ki aklımda her şey bitiyor. Ama günün sonunda sayfaya baktığımda bembeyaz. Bu nasıl bir hastalıktır bilemedim? Eminim ki bunu da kapsayan bir hastalık çeşidi vardır.
Şu an sanıyorum ki en büyük sorun bu? “Derdini…” dediğinizi duyar gibiyim ama ne yapalım benim de en büyük derdim bu. Düşündüğüm ve sonlandırdığım ayrıntısına kadar hesapladığım o kadar şey var ki işte tek derdim bunları sayfalara dökmek. Mesela hala ikinci kitabın finalini kurguluyorum. Tamam bunu yapmak da güzel ama yazıp atsam ya beğenmeyip. Sonuçta görüp okumak daha etkili. Ha birde başlayıp devam etmediğim öyküler var. Geçecek diye umut ediyorum.
Yoksa;
Günlerden çarsamba
Ve ölmekten bir sayfa
Yarınlardan perşembe
Ve ölmekten bir gün daha
Vardı önünde
Hümeyra – Tutkulardan İntihar https://www.youtube.com/watch?v=rRv4W3Vqgx8
Neyse bu faslı kapatıp kitaplara geliyorum hızlıca.
1 -) Ahmet Ümit – Kayıp Tanrılar Ülkesi

Belki de Türkiye de en çok reklamı yapılan kitaplardan biridir Kayıp Tanrılar Ülkesi. Tabii okuyucusu az olan bir ülkede de bence masrafına değer bir kitap olmuş Kayıp Tanrılar Ülkesi. Neden masrafına değer diyorum çünkü bence bu zamana kadar okuduğum en iyi Ahmet Ümit kitabı. Ve kitabın kurgusuna da baktığımızda hem mitolojik olarak hem hikaye olarak güzel işlenmiş. Çok fazla araştırılmış bir kitap. Türkiye’deki Bergama Akropolü’nün kazılması, Zeus Sunağı’nın taşınması, Almanya’ya göç eden Türkler, orada ilk gittiklerinde ki ve şimdiki konumları, Nazizim ve ırkçılık, bunların tamamı hikayeye çok güzel yedirilmiş. Ben kitabı okurken daha evrensel bir kurgu ile karşılaştım ve keyifte aldım. Bence yakında bir dizi yapılabilir.
Kısacası okuyun derim.
Tanıtım Bülteni
Ahmet Ümit’ten polisiyeyi arkeoloji ve mitolojiyle harmanlayan usta işi bir roman.
Berlin Emniyet Müdürlüğü’nün cevval başkomiseri Yıldız Karasu ve yardımcısı Tobias Becker, göçmenlerin, işgal evlerinin ve sokak sanatçılarının renklendirdiği Berlin sokaklarından Bergama’ya uzanan bir macerada, hayatı ve insanları yok etmeye muktedir sırların peşinde bir seri cinayetler dizisini çözmeye çalışıyor. Soruşturmanın Türkiye ayağında sürpriz bir ismin olaya dahil olmasıyla heyecanın dozu gitgide artıyor.
Kayıp Tanrılar Ülkesi, Zeus Altarı ve Pergamon Tapınağı’nın gölgesinde mitlere günümüzde yeniden hayat verirken, suçun çağlar ve kültürler boyu değişmeyen doğasını bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor.
“O yüzden unuttuk dediğiniz yerden başlayacağım. Unutmanın bedelini ödeyecek unutanlar. Cezaların en şiddetlisiyle ödüllendirilecek saygısızlık yapanlar, kalbi yerinden çıkarılacak beni kalbinden çıkaranların, yüzlerinin derisi yüzülecek benden yüz çevirenlerin…”
2 -) Elçin Poyrazlar – Ecel Çiçekleri

Elçin Poyrazlar’ın geçen sene pandemi nedeni online olan Kara Hafta Polisiye Festivalinde dinlemiştim. O zamandan beri alayım da okuyayım diye bir fikir vardı aklımda. Sonra polisiye ile ilgili bir atölyesine katıldım. Daha da hayran oldum kendisine diyebilirim. Ancak benim kitap okuma dönemlerim var blogu takip edenler bilir. Kitabı almış kenara koymuş ve okumamıştım. Dönemi gelince ise ortaya sıkıştırdığım bir kitaptı. Okurken gerçekten çok keyif aldım. Hem hikaye hem de edebi anlamda. Günümüzde yaşanan kadın cinayetlerini anlatırken, manifesto niteliğinde bir kitap olmuş.
Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Tanıtım Bülteni
Ecel Çiçekleri suçlulara cezalarını vermeye, güçsüzleri ayağa kaldırmaya geldiler…
İstanbul’da birbiri ardına işlenen kanlı cinayetleri çözmeye kararlıdır Suat Komiser.
Vahşice öldürülen ama ölüme direnmemiş görünen erkekleri birbirine bağlayan nedir?
Katil, cesetlerin yanına neden beyaz kasımpatıları bırakır?
Ecel Çiçekleri cezasız kalan vahşetin, adaletin ve intikamın romanı…
3 -) Joachim Offenberg – Karıncalar (Çev. Tülin Er)

Edisyon Kitap’ın Derin Düşün serisinden çıkan son kitap Karıncalar. Evet bu kitapla ortalıkta dolanan bazen evimizin köşesinden fırlayıp dağılan, sinir bozan ama öldürmeye de kıyamadığımız bu küçük yaratıklar. Onların aslında nasıl bir yaşam sürdüğü bir yerde bize nasıl benzedikleri kitapta anlatılmış. İnsanları anlamak için bile okuyabileceğiniz bir kitap.
Tanıtım Bülteni
Aşk, entrika, savaş… Tarım ve kimyasal silah… Bu kelimeler aklınıza sadece insanların dünyasını mı getiriyor? Çok yanılıyorsunuz. Başka kolonilere sızıp kraliçeyi devirerek darbe yapan da, Preben Amca’nın acımasız saldırısını geri püskürtüp adamcağızı hastanelik eden de karıncalar. Çalışkanlıkları ve fethetme tutkularıyla, köleleştirme ve her yere sızma konusundaki ustalıklarıyla karıncaların dünyası zaman zaman insanların dünyasından daha renkli desek yeri var! Bir mirmekolog olan Joachim Offenberg bu küçük yaratıklar hakkındaki büyüleyici gerçekleri bizimle paylaşıyor ve soruyor: “Karıncalarla neden ittifak yapmıyoruz ki? Böylece yenilmez bir rakip yerine güçlü ve sadık bir müttefikimiz olur.”
Karıncaların olağanüstü karanlık ve eğlenceli dünyasına hoş geldiniz!
4 -) Şafak Güçlü – Lohusa Ümmü Sübyan

Türkiye’de korku filmleri malum peki kitaplar nasıldır diye bir okuyayım dedim. Evet bu da benim ayıbım hiç yerli korku okumadım. Tabii burada Türkiye’deki korku kültürünün analizini yapmaya başlamak olmaz. Ancak hepimizi baydığı gibi aslında artık toplum evrimleşerek cin hikayelerini benimsemiyor. Tamam bizim dönem için bu belki de olası şeylerdi, çünkü büyüklerimiz buna benzer hikayeler anlatır dururdu. Hatta onlardan etkilenip benim de görüp, hikayelere dahil olmuşluğum var ama artık öyle değil. Sanıyorum bu olgu, bu dönüşüm tüm dünyada bu şekilde. Evet gizem bizi korkutuyor ama gizem. Artık bu arkadaşların gizlenecek bir şeyi kalmadı.
Biraz da hikaye ve kitaba odaklanayım. Hikaye ve kurguyu fena bulmadım. Anlatım da ise bir film izliyormuşsunuz gibi ayrıntılar çok fazlaydı. Ancak çok fazla tekrar vardı. Sanki kitap hiç editörün elinden geçmemiş gibiydi. Kelime hataları, basımla ilgili sıkıntılar okurken okurken gerçekten keyfimi kaçırdı. Keşke üzerinde biraz daha çalışılsaydı.
Tanıtım Bülteni
Korku Ve Gerilim Dolu;
Gizemli Ve Heyacanlı…..Geleneksel Korkularımızın Romanı
İnsanlardan bazı kimseler, Cinlerden bazı kimselere sığındılar da onların (cinlerin) taşkınlıklarını arttırdılar. (CİN Suresi 6.Ayet.)
Senarist–Yazar Şafak GÜÇLÜ’nün okunurken sizi bir sinema dünyası içine sokan KORKU dolu romanı… 2004 yılında Türk motifleri taşıyan ve tamamıyla kendi kültüründen yararlanan İlk korku filmi olan BÜYÜ isimli sinema filminin Senaristliğini yapmış olan Yazar… (Cin suresi 6.Ayet)’den yola çıkarak yazdığı Ürpertici; Gerilim Dolu; Heyecanlı ve Gizemli romanı LOHUSA “Ümmü Sübyan” ile bizleri korkutmakta kararlı…
Geleneksel korkularımızın ışığında yola çıkan roman, sinematografik bir kurgu ile yazılmıştır. Kültürümüzde yer alan korkuları içinde barındırdığından, sizi kolayca bir sinema filmi izlermiş havası içine sokan roman; Anadolu inanışlarında çokça anlatılan, Al Karası, Al Karı, Al Basması ve ümmü Sübyan (Sübyan anası) öykü ve söylencelerinden yola çıkarak kendi dinsel, örf ve adetlerimiz ışığında kurgulanmış bir korku romanıdır.
5 -) Ümran Kartal – Harf Öncesi

Edisyon Kitap’ın Edebiyat serisinden çıkan bir kitap Harf Öncesi. Uzun bir süre gazetecilik yaparak emekliye ayrılan Ümran Kartal’ın ilk kitabı. İçinde o dönemlere ait bir çok hikaye barındırıyor kitap. Öykü severler için birebir.
Tanıtım Bülteni
Karşınızda edebiyatın sınırlarını zorlayan bir ilk kitap… Ama ilk kitap olmanın çok daha ötesinde…
Ümran Kartal, Türk basınının yakından tanıdığı bir isim… Uzun yıllar sürdürdüğü gazetecilik yaşamının ardından bir araya getirdiği öyküleriyle edebiyat dünyasının kapısından giriyor.
Harf Öncesi gurbetten Moda sahilinin çekiciliğine kapılıyor; Kadıköy sokaklarındaki avare gezmelerin öykülerini anlatıyor. Bazen gümrük memurlarıyla dalaşıyor, bazen çocuk büyütmenin sancılarına kapılıyor; zamansızlıkların çetelesini tutarken kendine ait bir dünyanın özlemini duyuyor.
Ümran Kartal, kurduğu dil, yarattığı atmosfer ile birlikte Türkçe edebiyatta eşine çok rastlanmayan bir dünya kuruyor daha ilk kitabında…
Siz ne düşünüyorsunuz?