Sıcak sahte kokuların varlığına pek fazla izin vermiyor, teninin büyüleyici kokusunu burnuma çalıyordu. Uzunca gözlerimin içine baktı. Basiretim bağlanmış, boğazımda biriken gölcükleri yutkunmaya çalışıyordum. Şakağımdan süzülen ter, yitip gidecek mutluluk gibi işkence etmeye başlamıştı bana.
Teri silmek yerine mutluluğu silmeyi seçtim.
Son söylediği cümleyi hatırlamıyorum. Tek hatırladığım şey hiç bir şey söylemediğimi ve gözlerimden akan bir kaç damla. Sanırım gitme diyememiştim. Yani gitme desem gitmezdi sanırım. Gitmezdi değil mi?
Birşeyleri yalnış yapmış olabiliriz. Hesaplar konusunda pek iyi değilim. Zaten hesap yapmamız gerektiğini hiç düşünmedim. O kadar çok hesap yapan vardı ki etrafımda belki gerek duymadım. Taviz vermediğimi düşündüğüm anda zaten büyük tavizi verdiğimi anladım. Giden gitmişti tabi.
Soluk bir güneşte, maviliği karşısında sürekli esen rüzgarın kokunu getirmesini bekledim. Bekledikçe olmamı istediğin adamın şekline bürünüyordum. O zaman olmak istemediğim adamın. Ne acı ki artık benim olan iki şeyi kaybetmiştim. Kendimi ve seni. Ve şimdi sen olsan yine şimdiki ben olamayacağımı biliyordum. Belki eski ben olmadığım için, bu beni sen de istemeyecektin.
Siz ne düşünüyorsunuz?