Zaman nasıl geçiyor emin değilim. O da emin değil ki nasıl geçtiğini bilmiyor. Hal böyle olunca ha bugün ha yarın, yazardım ederdim derken, ki yazmamamın da bir sebebi var ki yakında kokusu çıkar (buraya yazmaktan bahsediyorum elbet). Bu sebeptendir ki sürekli zikrettiğim bu hususa girmeyip, uzun zamandır yapmadığım bir kaç kitap önerisinde bulunayım.
Osamu Dazai – İnsanlığımı Yitirirken: Kendini yalnız, umutsuz ve hayattan bıkmış hisseden bir karakter (acaba kim bu?) olan Yozo’nun hikayesini anlatıyor. Kitap, Yozo’nun iç dünyasının derinliklerine inerek ve onun yaşadığı depresyon, kaygı ve intihar eğilimlerini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Kahramanımızın psikolojisi, çocukluğundan itibaren yaşadığı travmatik deneyimler sebebiyle bozuluyor. Ailesi, onu sürekli eleştiriyor ve hor görüyor, bu da onun kendine güvensiz olmasına ve kimlik krizi yaşamasına neden oluyor. Ailesinin toplumsam statüsü sebebi ile toplum tarafından kabul edilebilir davranışlar sergileme baskısı altında kalan Yozo, kendini tamamen yalnız hisseder ve kendini ifade etme konusunda da büyük zorluklar yaşar. Kendini ifade edememesi etrafındaki insanların ona yabancılaşmasına neden olur. İnsanların onu anlamadığına inanarak, kendi kendini yalnızlaştırır ve içine kapanır.
Yozo, birçok kez intihar etmek istese de, bunu yapmak için yeterli gücü veya cesareti bulamaz. Bu, onun kendine karşı duyduğu nefret ve kendini suçlama duygularını arttırır. Kitap boyunca, bu mücadelesi ve içinde bulunduğu psikolojik durumlar detaylı bir şekilde anlatılır. Sonunda amacına da ulaşır.
Kitabın Osamu Dazai’nin bir otobiyografisi olduğu düşünülmektedir. Kendisi biraz bu durumu reddetse de kısa söre sonra kitabındaki karakter gibi intihar etmiştir.
Amin Maalouf – Uygarlıkların Batışı: Maalouf bu kitapta tarihte beş büyük uygarlığı ele alır: Batı Roma İmparatorluğu, Pers İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, İslam Uygarlığı ve Song Hanedanı Çin’i. Ve her uygarlık, neden çöktüğüne dair ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulur. Bunu yaparken de kendi kökeninden ve aile geçmişinden anlatıalrda bulunur.
Maalouf, uygarlıkların çöküşüne ilişkin birçok neden öngörür. Bu nedenler arasında dış etkenler, iç kargaşalar, siyasi istikrarsızlık, savaşlar, ekonomik krizler, doğal afetler ve kültürel çatışmalar yer alır. Yani bilinmedik, yaşanmadık, yani şu tarihte görmediğimiz bir şey yok. Bazen bu kadar çok şey yazılıp çizilmişken neden hala bir şeyleri anlamıyoruz bilmiyorum. Biliyorum aslında. Okumak şart!
Bugün, geçmiş uygarlıkların çöküşlerinin etkileri hala hissedilmektedir. Kültürel çatışmalar, siyasi istikrarsızlık, savaşlar ve ekonomik krizler hala dünya genelinde yaşanmaktadır. Ancak, tarihte yaşanan olaylardan ders çıkarmak ve gelecekteki uygarlıkların çöküşünü önlemek için çaba göstermek önemlidir. Meraklıysanız okuyun derim.
Jan Løhmann Stephensen – Yaratıcılık: Kitap yaratıcılığı tanımlayan ve neden yaratıcılığın bugünün dünyasında ne kadar önemli olduğunu açıklayan bir dizi bölümlerden oluşmaktadır. Stephensen kitapta, yaratıcılığın sadece sanat ve tasarım dünyasında değil, aynı zamanda iş dünyasında da önemli olduğunu ve inovasyonun anahtarı olduğunu savunur. Kitap, yaratıcılık ve yenilikçilik sürecindeki temel adımlar hakkında pratik bilgiler ve öneriler de sunar. Stephensen, yaratıcılığın herhangi bir disiplinde geliştirilebileceğine ve herhangi bir seviyedeki yaratıcılığın özgün ve değerli olabileceğine inanır. Kitap, yaratıcılık ve yenilikçilik sürecindeki zorlukları ele alır ve bunların nasıl aşılacağına dair ipuçları sunmaktadır.
Aynı zamanda kitap, yaratıcılık ve yenilikçilik sürecinde takım çalışmasının da önemli olduğunu vurgulamaktadır. Takım çalışmasının yaratıcılığı nasıl artırabileceği ve farklı disiplinlerden insanların bir araya gelerek inovasyonu nasıl artırabileceğini de açıklar.
Okunmadı gereken bir kitap.
Annie Ernaux – Boş Dolaplar: Kitap, Denise Lesur’ün çocukluğundan yetişkinliğine kadar olan hayatını, toplumsal ve kişisel tarih arasında bir köprü olarak ele almaktadır. Kitap, Denise Lesur’ün yaşamının deneyimleri üzerinden, toplumun geniş anlamda geçirdiği değişimleri de yansıtmaktadır. Kitap, özgün bir otobiyografik roman olarak kabul edilir. Kitap, karakterin çocukluğundan başlayarak, yetişkinliğine kadar geçen sürede iç dünyasındaki değişimleri ve psikolojik süreçleri ele alır. Bu şekilde yazar, okuyucuya kendi deneyimlerini bu şekilde anlatırken, aynı zamanda okuyucunun kendi yaşamlarına da bir ayna tutar.
Yazar kendi hayatındaki deneyimler üzerinden, toplumun genelinde yaşanan değişimlerin de yansımaları görülür. Kendi ailesi ve toplumsal sınıfı hakkındaki betimlemeleri, Fransa’nın dönüşümü üzerine ipuçları verir. Yazar, ailesindeki değişimlerin kendi kişisel hayatında da yarattığı etkileri ele alarak, okuyucuya kişisel hayatın nasıl toplumsal değişimlerin bir yansıması olduğunu gösterir.
Kitapta, yazarın kendi psikolojik süreçleri de ele alınır. Yazar, kişisel hayatındaki değişimlerin, özellikle cinsellik konusundaki tabuların nasıl psikolojik etkiler yarattığını ve kişiliği nasıl etkilediğini anlatır. Bu psikolojik betimlemeler, okuyucuların yazarın düşüncelerine ve duygularına daha yakından bakmasını sağlar.
Siz ne düşünüyorsunuz?