Ben western filmlerden pek anlamam. Aslında tek sürekli takip ettiğim western olarak Red-Kid’i sayarsak konu hakkında pek bildim de yoktur. Tabi klasikleri izlemişliğim vardır ancak ayrıntıları sorarsanız pek bilmem. Velhasıl kelam Blackthorn’da benim bilmediğim kısımdan.
Blackthorn, adını James Blackthorn olarak değiştiren azılı suçlu, soyguncu Butch Cassidy’nin hayatına göz gezdiriyoruz. Bu biyografi çok mu gerekli aslında tartışılır. Ancak 1967 yılında çekilen Butch Cassidy and the Sundance Kid filmini de hesaba katarsak demek ki Butch büyük adammış. Film Bolivya, 1927’de geçiyor. Butch Cassidy adını değiştirdikten sonra sessiz sakin bir hayat sürmektedir. Arkadaşının oğlu olan çocuğa gitmek için tüm parasını topar ve yola çıkar.
Ancak yolda İspanyol mühendis Eduardo Noriega ile karşılaşır. Eduardo Noriega, James’in tüm mal varlığını kaybetmesine neden olur. James onu öldüreceğim diye korkuturken, Eduardo Noriega insanı sömüren bir madenciyi soyduğunu ve yüklü miktarda parası olduğunu James’e söyler. James, Eduardo ile birlikte parayı almak için yola koyulur. Ancak peşlerinde de silahlı adamlar vardır.
Eduardo ve James, ardındakileri atlatırlar. Tabi bu esnada biraz olaylar karışır ve James aslında, Eduardo tarafından kandırıldığını öğrenir. Bu kez James, Eduardo’yu kovalamaya başlar. Film yer yer geçmişe dönse de, Butch Cassidy’nin nasıl bu kadar aranan bir suçlu olduğuna dair çok fazla ayrıntı vermiyor. Geçmişe dair kendisini bir kaç kez zor durumda görüyoruz ancak asıl film Amerika’dan ayrılma dönemini işliyor.
Film oyunculuk ve görsellik bakımından tatmin edici. Müzikler, filmin kurgusu, oldukça anlaşılabilir. Görsellik filmin yer yer yükselen durağanlığını örtbas ediyor. Set tasarımları, kostümler hemen hemen her westernde olduğu bu filmde de başarılı. Ancak görsellik belirttiğim gibi çok daha başarılı. Bolivya’nın her yerini, her ayrıntısını yönetmen karşımıza getirmiş.
Hikaye olarak aslında çok iyi bir hikaye diyemeyeceğim. Evet film biyografi niteliği taşıyor ama benim Butch Cassidy’nin hayatı pek dikkatimi çekmedi. Sanıyorum ki bir çok izleyici de bu şekilde düşünmüştür. Film bir biyografiye dayanınca tabi bazı duygulardan da yoksun kalmış. Filmi izliyorsunuz ancak film size bir duygu aktarımı yapmıyor. Bu görsellik ve oyunculuklar ile aslında kurmaca bir film daha iyi bir film çıkartabilirdi karşımıza.
Tabi her ne olursa olsun türünün meraklıları için -ki şu dönemde pek fazla göremiyoruz- ilaç gibi bir film. Hikaye olarak beni tatmin etmese de, oyunculuk, görsellik, ayrıntılar açısından başarılı bir film. Western meraklılarına tavsiye ederim.
Yönetmen: Mateo Gil
Senaryo: Miguel Barros
Oyuncular:
Sam Shepard | … |
James
|
|
Eduardo Noriega | … |
Eduardo
|
|
Stephen Rea | … |
Mackinley
|
|
Magaly Solier | … |
Yana
|
|
Nikolaj Coster-Waldau | … |
James joven
|
|
Padraic Delaney | … |
Sundance
|
Linkler:
http://www.imdb.com/title/tt1629705/
Siz ne düşünüyorsunuz?