Blue Jasmine

Woody Allen filmlerini pek sağlıklı izleyebilen biri değilim. Bunu diğer yazılarımda da yazmıştım. Nedense filmleri izlerken sıkılırım. Ancak Woody Allen‘in mekan çekimleri ve çalıştığı görüntü yönetmenleri iyi olunca görsel olarak ortaya güzel filmler çıkar, filmin geçtiği şehirleri benimseyerek izledim. Bir çok kişi görsellik konusunda eminim ki benim gibi düşünüyordur. Ben de yine Woody Allen filmlerinden sıkılacağımı düşünerek bu amaçla filmin başına oturdum. Tabi bir de filmin baş rolünde  gibi bir isim vardı ve En İyi Kadın Oyuncu Oscarını almıştı.

Tabi ben ‘in Oscar almasını pek yadırgamadım. Zaten iyi bir performans göstereceği kesindi. Ancak filmi izledikten sonra klasik bir  performansıyla karı karşıya kaldığımı gördüm. Evet performansı iyiydi ama kendisini daha iyi de izlemişliğim olmuştu. Ancak şu ana kadar izlediğim En İyi Kadın Oyuncu adayı oyuncular içinde (Amy AdamsSandra Bullock), ödülü yine ‘e verilmasının taraftarı olurdum. Zaten kadının duruşu, bakışı, varlığı bile ayrı bir karizma.

Gelelim hikayeye. Aslında hikayeden çok film boyunca ‘e odaklanıyorsunuz. Şimdi 98 dakika süren filmde neler oluyor diye sorarsanız, kısaca zengin bir kadının tüm mal varlığını kaybedip fakir olarak yaşamaya başlaması ve yeni hayatına uyum sağlamaya çalışması diye özetleyebilirim. Tabi film ana hatlarıyla bu şekildeyken araya konan ufak sebep sonuç ilişkileri hikayenin daha renkli olmasına sebep olmuş.

Ben Woody Allen filmi sıkıcılığından çok fazla etkilensem de bu filmde pek sıkıldığımı söyleyemeyeceğim. Bunun en büyük nedeni elbetteki . Tabi yardımcı kadın oyuncu adayı olan ve ödülü alamayan ‘ın performansını da yabana atmamak lazım. Yine izlediğim en iyi yardımcı oyuncu adayları içerisinde ödülü alabilecek seviyedeydi. Hatta Jennifer Lawrence‘dan daha başarılıydı diyebilirim.

Tabi film bu iki karakter arasındaki paslaşmayla giderken Woody Allen akışı biraz canlandırmak için geri dönüşler yapmış. Bu da hikaye diyaloglara dayalı yürüyüp, sıkmaya başladığında anlamsız halan hikaye arasında geçmişe pas atarak hikayenin tabanını doldurmaya ve ilerleyen hikayenin rutinliğinden çıkmamıza yardımcı olmuş.

Film görsel olarak eski Woody Allen filmlerini çok aratıyordu. Eski canlı renkleri bu filmde göremedik. Belki de filmin atmosferine girmemiz açısından bilerek böyle bir tercih kullandı ama insan ister istemez güzel kareler de görmek istiyor refleks olarak Woody Allen‘dan. Ancak filmin genelinde budur diyebileceğimiz bir kare yoktu ve klasik bir yönetim vardı.

Hikaye ise şöyle: Jasmine zengin bir iş adamıyla evlidir. Çocukluğundan beri de hep iyi yetişmiş hiç bir zaman paraya ihtiyacı olmamıştır. Günün birinde kocası dolandırıcılıktan içeri alınır ve Jasmine beş parasız kalır. Hayatına devam etmek için ise üvey kardeşi Ginger’ın yanına gider. Tabi Ginger’ın yaşamı onun yaşamı karşısında tam bir harabedir. Jasmine orada yaşarken çalışması gerektiğini anlar. İç mimar olmak istemektedir ve bunun içinde diploma şarttır. Ucuz diye bilgisayarlı eğitim almak ister ama bunun için bilgisayar bilmesi gerekmektedir. Bilgisayar kursuna başlar. Kurs içinse para lazımdır bunun içinde bir dişçinin yanında işe başlar. Tabi her şey pek istediği gibi gelişmez. Hem Jasmine’in hayatı hem de Ginger’in hayatı yavaş yavaş değişir.

Film bize bunun sonucunda bu oldu gibi bir final sunmuyor. Jasmine’in hayatından bir kaç aylık ekrana yansıtılmış ve Jasmine’ın son durumda ne olduğu ne yapacağı pek belirtilmemiş. Film bittiğinde bende sanki bir şeyler eksikmiş izlenimi uyandırdı. Yani sanki film orada bitmemeliymiş gibi geldi bana.

Özetlemek gerekirse, aslında izlense de izlenmese de olur diyebileceğim bir film Blue Jasmine. Evet oyun performansları yüksek ama hem hikaye hem görsellik çok fazla şey vaat etmiyor. İzlemezseniz çok şey kaybetmiş olmazsınız. İzleseniz de çok şey kazanmış.

Yönetmen – Senaryo: 

Oyuncular:

Jasmine
Hal
Ginger
Matthew
Johnny
Augie

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt2334873/

Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?