Professor Marston and the Wonder Women (2017)
Aslında Wonder Woman’ın böyle bir hikayesi olduğunu da bilmiyordum. Wonder Woman’ın yaratıcısı Profesör William Moulton Marston aynı zamanda DISC Kişilik Envanteri analizinin ve yalan makinesinin mucidiymiş. Oxford Üniveritesinde öğretim görevlisi olan Marston burada bir öğrencisine aşık olur. İşin sıradışı kısmı aynı üniversitede öğretim görevlisi olan karısı Elizabeth’te aynı kadına aşık olur ve beraber yaşamaya başlar. Tabi bu skandal olay duyulunca hepsi birlikte kovulurlar ancak birlikte yaşamaya devam ederler. Bu esnada Marston bu iki kadından esninlenerek aslında fantazilerini de dile getirdiği bir kadın süper kahraman ortaya çıkarır. Bu karakter büyük bir ilgi ile takip edilir ama aynı zamanda müstehcen de bulunur. İşte filmde bu hikayeyi anlatıyor.
Genel olarak bakıldığında film yavaş ilerliyor. Ancak Wonder Woman gibi bir karakterin yaratıcısının aynı zamanda yalan makinesi gibi bilimsel bir icada da adını yazdırması bu yavaş ilerleyen hikayede dikkati canlı tutuyor. Her biyografide olduğu gibi bunda da bir yere kadar olaylar yavaş akarken bir yerden sonra hızlıca gidiyor. Bu da soru işaretleri bırakabiliyor akılda. Senaryo bu bakımdan sınıfta kalıyor. Kurguda da bazı sıkıntılar var. Yönetim ise klasik. Oyunculuklar ise ortalama. http://www.imdb.com/title/tt6133130/
Öteki Taraf (2017)
Film vizyona girdiğinde sürekli fragmanı yayınlanıyordu. Artık izlemezsen dayak yiyeceksin durumuna gelmiştik. Sonrasında da fiyatı düştü aylarca vizyonda kaldı. Ama ben ne yaptım dayak yemeyi göz önüne alarak filmi izlemedim. Ama ben ki okuyucularımın iyiliğini düşünüp en saçma filmleri bile izlemiş, yorumlamış adamım bu film neden olmasın dedim? Boş bir anımda film tv’de denk gelince izleyeyim dedim.
Filmin orijinal olmadığını tahmin ediyordum. Zaten sonunda da La cara oculta uyarlaması olduğu yazılmış. Gelelim filme. Yönetim olarak aslında beklediğimden daha iyiydi. Beni şaşırttı diyebilirim. Hikaye uyarlama olmasına rağmen açıkları çok fazlaydı. Süper erkeğin süperliği hakkında pek bilgi vermiyordu. Onunla birlikte eski saplantılı aşkının karakterleri hakkında. Yani özetle karakterlerin hiçbirinde derinlik yoktu. Oyunculuklar bence iyi değildi ama zaten oyuncu olmadığını düşündüğüm Meryem Uzerli, bir tık iyi iş çıkarmış. Özcan Deniz zaten belli, Asli Enver ise zaten filmde en zorlu yükü üzerine almış ve bunu başarmış. Belirttiğim gibi bir derinlik yoktu filmde. Orijinal filim izlemediğim için bir karşılaştırma yapamayacağım ama bu film baya eksik kalmış. http://www.imdb.com/title/tt6213036/
1922 (2017)
Filmi izlemeye başlayınca hikayeyi hatırladım. Film Stephen King‘in Zifiri Karanlık, Yıldızsız Gece (Full Dark No Stars) adlı kitabında bulunan aynı isimli hikayeden uyarlanmış. Kitap tanıtımında hikayenin konusundan bahsetmiştim. Bir tık uzağınızda bu sebepten dolayı noktayı koyuyorum.
Film klasik Netflix filmlerinden biri. Bütçe olarak fazla para harcanmamış. Bununla bilikte çekim ve oyunculuklarla ilgili sıkıntı var. Kurgu itibariyle de canım hikaye çöpe atılmış. Film boyunca, filmin içine girmekte ve karakterlerle empati kurmakta zorlandım. Oysa okurken öyle olmamıştı. Film boyunca adeta bitsede gitsem modundaydım. Buna rağmen IMDB’de fena bir puan almamış. İlginç bir durum. Yine de bir King uyarlaması izlemek keyifliydi. http://www.imdb.com/title/tt6214928/
The Cloverfield Paradox (2018)
Cloverfield serisinin üçüncü filmi The Cloverfield Paradox. İlk Cloverfield filminden de çok kıza bahsetmişim anlaşılan pek hazetmemişim. Derken geçen sene ikinci film çıkmış ama ben ondan ilginç bir şekilde hiç bahsetmemişim. Bir ara bahsetmek gerekecek. Bu film ise bu kadar lakırtıdan anlaşılacağı gibi serinin üçüncü filmi. Aslında bu filmi de çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Arkadaş hep diyorum dünyada astronot mu kalmadı da böyle sorunlu tipleri uzaya gönderiyorsunuz? Benim bildiğim bu vatandaşlar her türlü testten geçiyorlar buraya gitmek için. Bırakın kardeşim az bir streste zıvanadan çıkacaksanız biz gidelim uzaya, insanlığı kurtarmaya.
Aslında bu vesile ile filmin eleştrisini de yapmış oldum. Karakter geçmişlerini bilmiyorum bilsekte zaten bu gibi aksiyonalardan uzak olmaları lazım. Başta bence film burada kaybetti. İkincil olarak film görsel olarak pek bir şey vermiyor. Üçüncü olarak oyunculuklar iyi değil. Bilim kurgu filmi olmasına rağmen tüm hikaye basit bir kuramın arkasına saklanmış ve bu da bir amaca bağlanmamış. Sanki herşey havada. Neyse bilim kurgu olsun taştan olsun derseniz buyurun derim. http://www.imdb.com/title/tt2548396/
The Shape of Water (2017)
Bu filme biraz daha fazla satır ayırmak lazım. Hem 2018 Oscarlarında 4 ödül alması ki bunların arasında en iyi filmde var, bir diğeri de Guillermo del Toro filmi olması. Ancak başta söylemeliyim ki bu film ne yönetmenin en iyi filmi, ne de Oscar’da dört ödül alacak kadar iyi bir film. Henüz Dunkirk ve Get Out haricinde Oscar adayı film izlemedim ama bence iki film de bu filmden daha iyiydi.
Filmin atmosferini sevmedim diyemem ancak nedense ne atmosfere ne hikayeye bir türlü adapte olamadım. Kurgu beni hiç yanıltmadı sanki senaryoyu oturup beraber yazmış gibiydik. Hikaye şaşırtmayınca filmin renklerine atmosferine bakındım. Sanki bir hayalin içinde olmamız gerekiyordu bu atmosferle birlikte ama nedense ben bu hayalin iki garip karakterin yaşadığı aşkın içine bir türlü giremedim. Oyunculuklar iyiydi ama karakter derinlikleri, altı dolmayan basit hikaye karşısında film bir türlü kendine çekemiyordu. Hal böyle olunca izlenip unutulacaklar arasında yer edindi film bende. Ne diyeceğimi bilmemedim. Filmin hikayesini kısaca özetlemek gerekirse, suda bulunan bir yaratık üzerinde deney yapılmak üzere labaratuvara getirilir. Burada, hayatı rutine binmiş dilsiz bir kadın onu görür ve yaratığın gördüğü işkence karşısında ona acır yardım eder ve aralarında bir yakınlaşma olur. Gerisini tahmin ediyorsunuzdur. http://www.imdb.com/title/tt5580390/
Siz ne düşünüyorsunuz?