27 haziran günü sıkıntının sıcakta bir olduğu bir mesai çıkışı, soğuk bir şeyler içme amacıyla, barın sıcaktan kavrulmaya başlamış, taburesinin üzerine kendimi bıraktım. Barın etrafında dönen üç orta ölçekli vantilatör, çıkarttıkları gürültüye oranla çalışsalardı eminim ki oturduğum yer buz gibi olurdu ama maalesef öyle değildi içerisi. Dışarıda ise oturacak yer yoktu. Neyseki hatırlı müşteri olarak ilk boşalan masayı alma sözünü almıştım. Lakin bir yudumda yarısına geldiğim içeceğim hararetimi almaya yetmemişti. Üzerine bir tane buzlu su söyledim. Suyun sıvı halini mideye beyin uyuşmasıyla indirdikten sonra asıl içedeğimin kalan kısmını buzun içine bıraktım. Bar tarafından meraklı gözler anlamsızca bana bakındı. “Tayland’da” dedim “bunu böyle içerler. Sıcak memleket içiyorlarsa bir bildikleri vardır. ”
Kalan buzlar da erimek üzereydi ki dışarıda bir yer boşalmış, Çok serin olmasa da çöken karanlığın etkisi ile kırılmış sıcağın altına oturum. Tam tepemde bir hoparlör şimdilik, Türk rock müziği çalıyor. İlerleyen saatlerde de ne çalacağını biliyorum. O sebepten dolayı kulağımı hoparlörden gelen frekanslara kapadım. Hızlıca atıştırdıktan sonra patatesim ve içeceğim başbaşa kalmıştık.
Sokaklar kalabalıktı. Sırtımı sandalyeye vermiş gelen geçene bakıyordum. Aslında bakma konusunda pek iyi değilim. Direkt temastan çekinir tüm olan biteni yansımalardan izlemeyi tercih ederim. Bir yandan sokaktan geçen, yer bulmaya çalışan, ayak üstü midye yiyenleri izlerken, bir yandan da telefonumda yakında kimler var uygulamasına bakıp gerçekten yakındalar mı anlamaya çalışıyordum. Kimse sanal dünyadakilere benzemiyor, ya da sanal dünyadaki kimse burada değildi. İki seçenek. Bazı gözüme kestirdiklerimi de işaretliyordum. Bu gibi uygulamaların erkeklerden para istemesine ne demeli? Lakin benim amacım farklı, abartıyorum ama ben Victoria Secret defilesine manken seçer edasıyla yaklaşıyordum bu programlara. Bizimlesin/Bizimle değilsin.
Birden uygulamanın sağ üst köşesinde bir uyarı belirdi. Uyarıyı kontrol ettiğimde bir eşleşme belirdi mesaj at sekmesini gördüm. Adı yoktu. Yoktu dediysem, manalı bir isimi yoktu. Resimleri de genelde doğa resimleriydi. Açıklama ise oldukça genel. Ben kendimi beğenmeye şartlamışken böyle bir şeyin gelmesi vücudumdaki adrenalin oranını arttırmıştı. Bir merhaba’dan ne çıkardı ki. Zaten bu gibi durumlarda biraz etkileyici giriş yapmalı, bir merhabayla kimse tav olmaz.
‘Merhaba’dan yazdım. Bir kaç dakika bekledim, dakika saate döndü sanırım. Sonra programa bir kez daha bakınca yine mesaj uyarısını gördüm. ‘Merhaba uyarılar gelmiyor görmedim’. Evet gelmiyordu ben de görmemiştim. ‘Evet gelmiyor ben de fark ettim’. Bekledim on, onbeş, yirmi…’Evet gelmiyor sanırım’. Beş dakika sonra ‘Evet’.
Sosyal medya hesaplarıda dolandım. Hangi arkadaşıma nasıl laf atarım diye düşündüm, bazılarına attım da. Kısa süreli yazışmalarımız oldu. Nihayetinde boş kalınca yine uygulamaya döndüm. Yine mesaj ikonu kırmızı. Yine uyarı gelmemiş. ‘Merhaba, uyarılar gelmiyor tel ile konuşalım. Büyük kabus, koca kaos, inanılmaz şüphe… Ben telefonla konuşamam, hele hele spesifik bir konu yoksa tanımadığım kişilerle hiç mi hiç konuşamam yazışmak evet mümkün, olası, tercihim lakin konuşmak. Bir an ayıldım sanki. Hem neden hemen konuşuyoruz, kıllanmam mı lazım? Nasıl bir kadın bu? Paranoyam ardına atlı birliklerini almış akın akın saldırıya başlamıştı. Akıncılar ileri! Ben ise ne yapabilirdim?