Cehennem 3D

Euzubillahiminişeytanirracim bismillahirahmanirrahim.

Yazıya beslemeyle başlamayı borç bilirim, lakin bu benim korkup tırsığımdan değil yazıya farklı bir anlam katmaya çalıştığımdandır. Şimdi sen okuyucu bu euzu besmeleden sonra fena tırsmaya başlayacak ve bu yazının devamını tırsarak okuyacaksın. İşte buna kefil olurum.

Yönetmen koltuğunda Biray Dalkıran var. Daha önce çekmiş olduğu iki filmi de eleştirmiş, hep hikayelerin güzel olduğundan, senaryonun vasat olduğundan bahsetmiştim. Biray Dalkıran bu uyarımı dikkate almış olacak ki, bu konuya bir çözüm bulmuş Cehennem filmi ile. Artık hikaye de, senaryo da, kurgu da vasat. Tabi hal böyle olunca bir filmi kurtaracak nedir, çok çok iyi bir görüntü yönetmeni, enfes kareler ve mekanlar… Maalesef filmde bunu da göremiyoruz.

Peki bu yazdıklarıma tekrar göz gezdirdiğimde karşıma ne çıkıyor bu filmin aslında film olmadığı. Burada oyunculuklara da çatmak gerekir ancak siz oynayanın önüne adam gibi bir senaryo koyamazsanız, oyuncu zaten oynayamaz. Öyle ki senarist ve öykü yazarınında bir hikayeden çok devşirme karelere ihtiyaç duyduğunu düşünürsek aslında bu anlamsız karelerin bir biri ardına sıralanması olağan bir şey. Peki filmde artı verdiğim bir şey yok mu? Evet film 3D tatmin etmese başarılıydı. Aslında 3D’nin başarısız gibi gözükme sebeplerinden biri ise filmin 3D gibi algılanıp çekilmemesinden kaynaklanmakta. Doksanların televizyonda yayınlanan 3D yanlarından bir farkı yoktu çekimlerin. Ağacın arkasından bakalım, insanların etrafında dönelim. Kırmızı nokta kuşağı yılbaşı şenliklerinde böyle çok erotik film izlemiştik, ah hatta Hülya Avşar bile 3Didi.

Aslında düşünüyorum şimdi ne yapıp edip, hangi taklaları atıp filmin konusuna girsem diye. Ancak her şey o kadar karışık ki anlatacaklarımın farklı filmlerden alıntılar olarak anlaşılmasını ve farklı filmleri anlatıyormuş gibi yorumlanmasını istemem. Esas oğlanımız, işsiz bir fotoğrafçıdır. Son olarak iyi bir iş alır. Evlidir ancak zengin ve güzel eşi ile sorunlar yaşamaktadır. Çekim için eski bir mum fabrikasını bulur. Burada çekim yaparken garip şeyler hisseder. O günden sonra kendisine garip bir şeyler olmaya başlar. Karısı ise genç ve güzeldir, ailesi ise zengindir. Şimdi ise bu evlilikten sona parasız bir şekilde yaşamaktadır. Tabi paranın olmaması ilişkilerini zora sokar. Esas oğlanımız ise kazandığı para ile her şeyin düzeleceğini düşünmektedir. Karısı ise çekimdeki manken ile işi pişirmiştir.

Selin yeni aşkı ile bir gün yataktayken bu azılı gücün hışmına uğrarlar ve yanarak ölürler. Esas oğlanımız ise bu olayı çözmek için paçayı sıvar. Kendisine yardımcı olan da Esra adındaki eski sevgilisidir. Tabi falcı bacı olayı nasıl çözeceklerinin, onu kimin rahatsız ettiğini bulduğu anda aslında olay çözülmüş gibidir. Bu felaketleri gerçekleştiren mum fabrikası kazanında, ailesi tarafından utanç sebebi ile diri diri yakılmış küçük bir çocuktur. Hatta bizim esas oğlanın geçmişte onunla ilgisi de vardır. Esas oğlanımız çocuğun ailesini aramaya başlar ve eli ile bulmuş gibi bulur. Falcı bacıdan öğrendiği ateşin gözü muhabbeti üzerine çocuğun ailesini, çocuğa teslim eder ve intikam alınmış olur.

Hikayeyi biraz daha derin inceleyelim. Mum fabrikası lanetlidir ve burada onlarca insan ölmüştür. Lanetli olduğu haberi tinercilere kadar yayılmıştır ki çok muhabbeti geçer. İlk giriş sahnesindeki kovalanan adamın mum fabrikasında ne işi vardır anlamış değilim. Gerçi tökezleyip ayağını vurduğunda, elini tutması. Sonra hiç bir şey olmamış gibi koşmaya devam etmesi ilginçti. Ah birde kendisini kovalayan Lost’un kara dumanını unutmamak lazım. Peki adamcağızı duvardan duvara çarpması… Bu görüntüler çok tanıdık geliyor bana.

Esas oğlanımız hazırlıklı gitmiştir. Yapacağı çekimin hazırlığını yapmış ve mekanın fotoğraflarını önceden çekmeye gitmiş ve firma sorumlusuna sunmuştur. Firma sorumlusu kabul eder. bu yeri. Yani bu yer aslında esas oğlanımızın seçtiği bir yerdir ki babası eskiden bu fabrikada müdürlük yapmıştır. Hatta ve hatta bu fabrikada çalışarak ölmemiş tek kişidir cümlesi geçmiştir filmde. Aslında uzunca bir bağlantı yaparsak, aslında burada çalışanları da öldüren bu dumandır, yani çocuğumuz. Esas öğlumuzun babasının ölmeme sebebi ise esas oğlandan kaynaklanmaktadır. Tabi bu bir varsayım. Ancak belirtmeliyim ki varsayımlarda çok bulunabilirim. Maksat havada olan hikayeyi birleştirecek küçük iplik tüyleri yakalamak.

Esas oğlumuz Ahmet babasının eski lamba koleksiyonundan bir kaç parça alarak çekim dekoru olarak onları kullanır. Dekorumuz 5 şamdan ve yanmış bir mum fabrikasıdır. Kendisi manken çocuk ve asistanı olarakta eşi, fabrikada çekime başlarlar. Ancak profesyonel bir katalog çekliminde benim bildiğim ışık ekipmanları da bulundurulması gerekir. Ancak bizim elemanlar çok çok profesyonel olmalılar ki bunlara gereksinim duymuyorlar. Hatta ve hatta fotoğraf makisinde klasik bir objektifte bulunuyor. Kimi kandırıyoruz ki Ahmetciğim. Tabi sen kandırdığını sanıyorsun ama aldanan asıl sensin. Gelen mankenin aslında çekim ile alakası yok, o karını götürmek için var. Nitekim öyle de oluyor. Bu arada, beliren ve Selin’in parmağını yakan Arapça yazı, resmen gözümüze sokulmak istenmiş. Sonuçta bizim o yazıyı görünce korkmamız gerekli. Burada sürekli tekrar eden diyaloglar mevcut.

Burada aslında Selin’in parmağının yandıktan sonra Ahmet’in tepkisizliği, menken oğlanın karısını götürecekmiş hareketlerine duyarsız kalması ilginçti. Taki kendisine musallat olan şey ona bazı şeyleri gösterene kadar. Zaten genel anlamda Ahmet her şeye ilgisizdi. Neyse sonunda eve gidiyorlar, Ahmet bir tane şamdanı fabrikada unuttuğunu fark ediyor ve geri dönüyor o kadar yolu teperek. fabrikada yaşadıklarına hiç değinmiyor ve eve dönüyorum. Bu arada gecemi gündüz mü olduğu belli değil. Pencereden dışarısı aydınlık gözükürken dışarı çıktığında ortalık karanlık olabiliyor.

Ahmet eve dönüyor ve rüya içinde rüya görüyor. yüzü ilginç çocuk karşısında, yataktan sıçrıyor olması gerektiği gibi, ancak kalktığı yere bakıyor, oysaki çocuk bulunduğu yerin sağından ona göz kırpmaktaydı. Tabi bu gözüme çarpan ilk ve son sahne davamlılığı sorunu değildi. Bu arada, karısı uyanıyor geliyor, ona kabus gördüğünü söylüyor, kadının gözleri kızarıyor yüzü yanıyor Arapça muhtemel duvarda yazan şey olduğunu düşündüğümüz, cümleyi söylüyor. Ahmet yine uyanıyor, meğersem rüyadaymış. Kalkıyor kahvaltı hazırlamaya ocağı açıyor, bir patlama, ancak sadece duvarda bir garip siyahlık Ahmet’in üzerinde biraz karartı, etraf süt liman. Ahmet yerden kalkıyor ve duvardaki aynı yazıyor görüyor. Hemen fotoğraf makinesine gidiyor bilgisayarından çektiklerine bakıyor. O ara karısı kapıdan gözüküyor. “Ben bu yazıyı görmüştüm” deyip çıkıyor evden. Kardeşim ev patlamış yanmış, bir konuş karınla, hem ne yazısı kadın görmedi bile yazıyı. Sanıyorum telepati yada başla bir şeyle anlaşıyorlar. Yada bizim görmediğimiz kısımda onlar olay değerlendirmesini yaptı.

Ahmet evi terk ediyor, Selin ise hemen telefona sarılıp yani sevgilisini arıyor. Adam gelir gelmez başlıyorlar sevişmeye. İşte filmin asıl sahnesi bu. Selin karakteri burada çok cür’etkâr davranıyor. Zaten kısa süren filmin büyük bir bölümü bu sevişme sahnesine odaklanmış. Eh 3D bir sevişme sahnesi eminim herkesin dikkatini çeker. Hem fragmanda da yer bulmuş kendisine. Yani şimdi film bu sahnenin üstüne kurulu olunca bari fındık kabuğunu doldurmayan göğüslü bir kasın yerine şöylele avıca gelen bir şeyler kullansaydınız ya… Aslında gerçekten belirtme gerekir ki filmin en iyi sahnesi bu sevişme sahnesi. Akabinde gelen yanma sahnesini de sayarsak. Sevişirlerken, tavandan kan damlar, durular lakin siyah bir duman görürler, tepki sıfırdır bu esnada. Manken oğlumuz diğer taraftan bir tıkırtı duyunca kalkar ve tırsarak ilerler. Ben buna tırsarak diyorum yoksa yok böyle bir ilerleme ve kaçmaya çabalama işi. Kara bulutumuz, işi bitirince bir alev yol çizerek, Selin’e doğru hareket eder. Çok korkan Selin ise, nedense burada yere sinmiştir. Hayır aslında mantık olarak, mantığıda geçtim refleks olarak insan görünmeyeceği bir yere siner. Sanıyorum Selin’in mantığı nasılsa yedik bokudur. Bu arada yanar. Aslında fena yanmaz. Aslında daha iyi yanabilirdi.

Başarılılı sahnelerden biri demiştim bu yanma sahnesi ve sevişme sahnesi için aslında daha da güzeli Selin’in yanmış hali. Gerçekten özene bözene yapılmış bir makyaj. Yiğidi öldürüp hakkını yemiyorum burada. Tek isteğim kardeşim bari sevişme sahnesine yöneliyorsunuz şöyle fındık kabuğunu zor dolduran göğüs yerine şöyle varlığıyla fark yaratan bir göğüs kullansalardı ya, neyse… Ancak olay böyle güzel iken Ahmet’in tepkileri direk sınıfta kalacak cinsten. Yahu kardeşim filmin başından beri karını ne kadar sevdiğinden bahsediyorsun, karın yanarak ölmüş cesedi teşhise gelmişsin e bir de sevgilisi ile olduğunu öğreniyorsun bu ne tepkisizliktir yahu… Az sarsıl, bağır çağır, vur kır. Hani bunları da geçtim, bunalım takıl. Yok kardeşim odun mübarek. Peki hastahanedeki polislere ne demeli? Öküzler topluluğu birleşmiş.

Her zaman olduğu gibi yine pat diye Esra çıkıyor karşımıza zaten alıştık kendisine. İlk aranacaklar listesinde kendisi varmış. Lakin bu ilk aranacaklar listesini de anlamadım ben. 30 yıllık hayatımda ilk aranacak şahıs yok. Bende mi bir tuhaflık? Neyse Ahmet, Esra’ya  olanı biteni anlatıyor. Esra’da Ahmet’e sorununu çözecek biri olduğunu söylüyor ve falcı bacıya gidiyorlar. Falcı bacı artık bakmıyorum dese de, yaşadığı ortam hadi kardeşim yalan söylüyorsun cinsinden. Zaten bu Esra’nın oyunu olabilir. Ah istemeden tüyo verdim. İşte şimdi bu falcı sahnesi ile film en berbat sahnesini yaşıyor. Ses tek kelime ile berbat, kısık sesle konuşan falcı bacının sesi o kadar tiz ki insanın kulağını tırmalamaktan başka işe yaramıyor. Sahne boyunca kulaklarımı tıkadım desem yeridir. Falcı bacı ruh çağırıyor. Hemde bizim kötü güçleri kovduğuna inandığımız Nas Suresi ile… İlginç bir olay tabi… Ruhumuz gelince olay çözülüyor. Falcı bacımız Ahmet’in alnını tutarak ona geçmişi hatırlatıyor, sonra ekliyor ruh ailesinden intikam almak istiyor diye. Ona yardım etmezseniz kurtulamazsınız diye. Bunu söylüyor söylemesine ama yanında tüm olaylara şahit olan Esra sürekli Ahmet’e ne olacak diye soruyor. Ahmet’te cevap veriyor. “Ailesini bulmalıyız, ailesini bulmalıyız1 diye. Ali topu tut, tut topu tut durumundan farksız bir halde. Sanıyorum yönetmen bu son olmayan tekrar diyalog sahneleriyle filmi çekme seviyesini yedi yaş olarak belirlemiş.

Neyse bizimkiler çıkıyor dışarı. Eleman hemen babasını arıyor mum fabrikasının sahiplerinin evini soruyor. Yahu çocuğun ailesinin o olduğunu nereden biliyorsun. Daha otuz saniye önce nereden bulacağız kimler demişsin. Neyse eski bir çiftliğe gidiyorlar. Esra arabanın yanında kalıyor Ahmet kapıyı çalıyor. Yaşlı adam dışarı çıkıyor kimi aradın diyor. Derken acayip bir şekilde yaşlı kadın çıkıyor Esra’ya dönüyor, git buradan diyor. Ahmet olaydan bir şey anlamazken kapıdan içeriye çakmağını yanarken atıyor. Tabi gözleri ateşi olan fanimiz intikamını alıyor.

Olaylar bitti derken Ahmet mum fabrikasında kazanların önünde oturuyor buluyor kendini, kazandan yanan çocuğumuz çıkıyor geliyor, lay lay lay edasında, Ahmet onu görüyor, bakıyor bakıyor, jeton geç düşüyor ki sonra bağırıyor. Akabinde çok sevdiğim baloncuk sahnesi. Tüm filmin özeti. Zaten Cennet‘te de böyle bir sahneyle anlayamadığım filmi bana anlatmıştı. Eh insanın anlayışı kıt olmasın. Bu filmde de görüyoruz ki bu bütün iş Esra’nın başının altından çıkıyor. Lakin bu baloncuklar, benim gibiler için… Ve film bitiyor. otuz saniyelik bir finalle. Ne oldu ne bitti diye kalıyoruz. Bu muydu kelimelerinin ardından.

Genel bir hatta baktığımda izlediğim en kötü korku filmiydi ki ben her ne kadar eleştirsem de bunu söylemem. Aynı zamanda yönetmen Biray Dalkıran’ın da en kötü filmiydi. Umuyorum ki kendisi dizi çekmeye devam eder bundan sonra. Film bir ilk olarak taht kurdu gönlümüzde orası başka. Ancak toplama bir senaryo, diyalogsuz klişelerinin sıradanlığı ile hiç olmamış bir film Cehennem.  Keşke biraz daha kan  ve şiddet sahnesi olsaydı da Bmovie diye izleseydik filmi.Türk sinemasın desteklemek amacı ile gidin derim sadece. Korkmak yada iyi bir şey izlemek amacıyla değil.Ancak bu kadar masrafa değmemiş bir film. Birilerinin parası çok varmış ve birileri iş yapıyorum diye geçiniyormuş…

Yönetmen:Biray Dalkıran

Senaryo:Biray Dalkıran, Cem şancı

Oyuncular

Linkler:

www.cehennem3dfilm.com

http://www.sinematurk.com/film_genel/36117/Cehennem

http://www.sinemalar.com/film/82622/Cehennem-3d/


Yorumlar

“Cehennem 3D” için 3 yanıt

  1. nazyera avatarı
    nazyera

    tek kelimeyle berbat bir filmdi…bu arada şimdi farkettim afişle filmin pek alakası yok,zorlama bir afiş tasarımı olmuş.kızın saçı örülmüş ve kıyafet farklı.yanlışlıkla bu filme afiş seçilmiş gibi…

  2. Bu yönetmene hala para yatırıyorlar ya, inanamıyorum!!! Herfin butun isleri boktan, heralde cenesi cok kuvvetli, kandırıyor yapımcıları…

    1. kişisel depresyon anları avatarı
      kişisel depresyon anları

      Hepsi aynı ekipten zaten kandırmaya gerek yok.

Siz ne düşünüyorsunuz?