Chugyeogja / The Chaser

Başarılı bir Güney Kore filminden bahsetmek istiyorum bugün. Film festivalde ve, sinemalarda gösterime girmişti. Sinemayı yakından takip edenler, filmi ve hakkındaki yorumları hayırlayacaktır ve büyük bir çoğunluk filmi beğendiğini söyleyecektir. Öyle ki filmin Amerikan versiyonu da çekim aşamasındadır. Peki bu filmi bu kadar iyi yapan nedir?

Filme genel planda baktığımızda, klasik bir seri katil hikayesi çıkıyor karşımıza. Hatta bir çok filmde gördüğümüz gibi seri katillerimiz bu filmde de hayat kadınlarını öldürüyor. Katilin takip evresi, yakalanması, elden kaçması ve daha sonra tekrar yakalanması bize klasik bir gidişat sunuyor. İşte burada filmi farklı kılan tek faktör sistem eleştirisinin çok iyi yapılması.

Joong Ho karakteri bize kendisini tam anlamıyla hissettirmeyen bir karakter. Eski polis iyi adam olarak düşündüğümüz kişi, bir seçim yaparak, para ve pezevenkliği seçiyor. Evet polis seri katiller de var ancak burada yapılması gereken polis seçerken sadece polislik yapmak için birinin seçilmesi mi, yoksa bu iş için uygun birinin seçilmesi mi sorunsalı çıkıyor ortaya. Yani işsizlik korkusundan kaçış, hiyerarşik bir yapıyı kabul etmek midir? Joong Ho ve diğer gördüğümüz polisler bu bağlamda bize polis teşkilatının oluşumunun gerçek yüzünü gösteriyor.

Joong Ho’nun kızlarının teker teker ortadan kaybolması, onun aklıda direkt olarak başka pezevenkler tarafından  alı koyuldukları fikrini getiriyor. Film bizi Joong Ho’nun düşüncelerine kitliyor. Burada Joong Ho’dan nefret ederken aynı zamanda gerçeği görme isteğimiz, filmin akışını daha tatlı hale getiriyor. Zaten eski bir polis olan Ho, izleri nasıl takip edeceğini biliyor ve kuyruğuna basılmış olma sebebi ile araştırmaya koyuluyor. Onun asıl amacı kızlarını alı koyan diğer pezevengi bulmak.

Yaptığı küçük araştırma sonucunda, kızların aynı adama gittikten sonra kaybolduklarını, görüyor. Filmin yarısına kadar biz de Ho ile birlikte diğer pezevengi arıyoruz.Bu arada polis teşkilatı ise bir seri katilin izini sürmekte ve aylardır onu yakalayamamış olmanın ezikliği ile ortalıkta dolaşmakta. Bir yerden sonra görüyoruz ki, aslında Ho’nun da teşkilatın da aradığı kişi aynı kişi.

Film içerisinde komik olaylarda dönüyor. Her duyguyu size başarılı bir şekilde verebilmiş. Mesela başkanı protesto sahnesinde kar kişinin gelip başkan’a bok fırlatması, bizim gördüğümüz protestolardan farksız. Tabi bu protestoya göz yuman polis teşkilatı eksik güvenlik yüzünden zan altında kalıyor hep. Aklıma şu beliyor bu hususta. Memleketimizde sürekli, devlet adamları için kesilen yollar, aslında polis teşkilatının bu konuma düşmemeleri için alınan bir önlem. Yapılacak bir silahlı suikastten çok, yapılacak böyle bir saldırı insanları daha fazla zan altında tutacaktır. Filmimizde de böyle oluyor. Başkana yapılan bok saldırısından sonra, polis teşkilatı bu olayı örtbas etmek için, seri katil vakasına daha fazla düşmeleri gerektiğini söylüyorlar. Yaptıkları hatayı ancak bu şekilde örtbas edebilirler.

Seri katilin yakalanması ve suçunu itiraf etmesi ayrı bir konu. Burada aslında görüyoruz ki, başkana bok atan kişinin, aslında seri katilden daha büyük bir suç işlemiştir. Katil, suçunu itiraf etmesine rağmen, bir delil bulunamaması, işi karıştıran olay. Sorgulamaları da burada köz ününde bulundurmalıyız. Katilin rahatlığı orada bulunan bayan polise yaklaşımı örtbas edilen olaylar arasında. Ho’nun katile uyguladığı şiddet karşısında, göz altına alınması, bir diğer konu. Suçlu olduğunu düşündüğünüz kişiye sadece cezasını adalet verebilir. Ancak aciz bir adalet sistemi bunu yapmaktan çok güçlünün arkasındadır. Güç ise göreceli bir kavramdır.

Bir siyasinin, basının başkana atılan boku örtbas etmek için polis teşkilatının masun birini tutuklaması yorumunu yapacağını söylemesi ardından daha önce iki kez, tutuklanıp serbest bırakılmış katilin bırakılmasını istemesi ayrı bir konu. Burada asıl odaklanılan nokta kişinin itiraf etmesinden çok, kurumların kendi bakış açıları. Katil itiraf etmesine rağmen bulunamayan deliller, onu suçlu duruma sokmuyor. Böyle büyük bir olaydan çok, masum görülen katile, Ho’nun attığı dayak önem sırasında daha üst noktalara yerleşiyor. Burada aslında katil yada birinin öldürülmesi değil, basında yer alacak emniyet teşkilatındaki bir şiddet spekülasyonu ön saflarda yer alıyor. Burada bir olay çözülürken aslında olayın ciddiyetinden çok, siyasi ve basın memnuniyetinin ne kadar ön planda olduğunu görüyoruz. Tabi bu da yargı sisteminin bize ne kadar güvenilir olduğu sorusunu sorduruyor. Kurumlarda asıl önemli olan menfaat korumaktır. Gözümüze sokulan bu filmde.

Film, sizi aksiyon olarak değilde psikolojik olarak hareketi yakalatıyor size. Yani orada ki bir karakter oluyor, o şekilde düşünüyor o şekilde, tepki veriyorsunuz. Bu da filmi sizden bir parça yapıyor. Katilin elinde bulunan kadının kurtulmasını umut ediyorsunuz. Evet kurtuluyor da. Ancak bu sizin için geçici bir tatmin. İşte burada katilin yaptığı bir hata, öldürme arzusunun baskınlığı çıkıyor karımıza. Filmde sürekli değişen karakterler görüyoruz. Katilin karakterinin değişmesi bize normal gelebilir ancak Ho’nun değişimi gözümüze batıyor. Sadece para için var olan Ho, küçük kızı bulduktan sonra değişmeye başlıyor. Bunu hissedebiliyorsunuz. Sonrasında onun için çektiği azap yansıyor bize. Filmde iyi yada kötü kazanmıyor, aslında adalette yerini bulmuyor. Ho’nun çekici kaldırdığı anda, polisin geldiği anda görüyoruz bunu. Bir çelişki de Ho, katilin yüzüne çekici yerleştirdiğinde suçlu duruma mu düşecekti?

Film hakkında çok şey anlatılabilecek yapıya sahip. Standart katil filmlerinin dışında eleştirel boyutu yüksek. Ancak film sadece eleştirmek için yapılmamış. Tüm türleri içerisinde barındıran başarılı bir film olmuş. Tek bir klasmanda yada sınıfa koymak filmi haksızlık olur. Ancak şunu da belirtmek lazım ki, iyi bir kurgu ve senaryoya rağmen yan hikayeler havada kalmış. Böyle ayrıntılı bir şekilde taşların yerine oturduğu bir filmde biraz daha dikkat edilebilirmiş alt hikayelere…

Film yönetmenin ilk filmi. İlk filmin bu kadar iyi olması yönetmendeki beklentileri arttırıyor doğal olarak. Ancak şunu söyleyebilirim ki, Korelilerin geninde sinema yatıyor. Şu filmde yaptığım o kadar eleştirisel yaklaşımı bırakın, siyaseti yaklaşımı bir yana atın. Klasik katil kurgusunun işlenişi, kesinlikle mükemmel. Sonuçta bir katilin yakalanması gözlerimizin önünde anlatılıyor. Evet dünya üzerinde çekilen milyon filmde seri katil yakalıyoruz ancak şu filmde olan kurgu çoğunda yok. Olanlarda ise bu şekilde destansı bir oyunculuk yok. Sanki bu adamlar oynamıyor, yaşıyorlar…

Son cümlem ise filmin kesinlikle izlenmesi yönünde. Bırakın onu bunu eleştiriyi bir kenara, işte sinemanın insana neler tattırdığına tanık olun…

Yönetmen: Hong-jin Na

Senaryo: Won-Chan Hong, Shinho Lee, Hong-jin Na

Oyuncular:


Yun-seok Kim Joong-ho Eom

Jung-woo Ha Young-min Jee

Yeong-hie Seo Mi-jin Kim

Seong-kwang Ha Dedektif Park

In-gi Jung Detektif Lee

Bon-woong Ko Oh-jot

Jong-goo Lee Profiler

Sang-hee Lee

Hyo-ju Park Dedektif Oh

Moo-yeong Yeo Komiser

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt1190539/


Yorumlar

“Chugyeogja / The Chaser” için bir yanıt

  1. […] yazdığı üzere Hwanghae (Ölüm Deniz). 2010 Güney Kore yapımı bu filmin yönetmenliğini Chugyeogja filmi ile aklımıza kazanan Hong-jin Na yapmış. Senaryosu da aynı şekilde kendisine ait. […]

Siz ne düşünüyorsunuz?