Az biraz konsantrasyonun üzerimde bıraktığı etki, damarlarıma zekredimilmiş amacını sorgulayamadığım aşının içerideki kıvrılışları, sonu acıya dönüşecek tatlı bir kaşıntı adım attığımda sonu karabasana bağlayacak bir heves bendeki. Kıçımı sandalyeye mıhlayacak, hava almasına fırsat vermeden, kaşıntısını bile umursamadan ileri geri sürterek, tuvalet molasının gelmesini bekleyeceğim. Dolores! Muhtemel elindeki bıçakla dolma parmaklarımı üzüm yapraklarıyla zenginleştirmenin hayalini kurarken içeri girecek. Peki ben neredeyim? Elbette Timur’un beni öylece bırakıp gittiği o kör kuyuda. Bir ihtimal tırmanırken ayağımın altına aldığım topraklar yükselme çabası içindeyken, bir kanalizasyon şehrinin kapısını aralayabilir miyim? Bir tepe göz, asetatla yansıtılan türden değil. Giderek büyüyen küçük fare çığlıkları arasında yer altı dünyasına girişim. Lütfen yardım et! Cümlelerim.
Çok şuursuzca bir çalışma
—
yazar:
Siz ne düşünüyorsunuz?