Copacabana

Malum geçtiğimiz gün 30. İstanbul Film Festivali başladı. Biraz olsun bilindik Amerikan vari filmlerden soyutlanmak ve sinemanın farklı denemelerine tanıklık etmek için biz de sıvadık paçalarımızı, sinemanın yolunu tuttuk. eh evde oturup izleyemez miydik? Evet aslında izlerdik ve festivalde bulunan bir çok film de internette mevcut. Ancak maksat sinemalara festivallere destek olsun. Hem sinemada izlemenin zevkine de kimse kaşı çıkmayacaktır eminim. Aslında asıl olay burada. Tabi biz filmlerin geç başlamasını festival filmlerinden önce yayınlanan uzun reklamları hiç hesaba katmıyoruz. Para da kazanmak lazım değil mi?

Neyse bu konulara hiç girmiyorum. Bizim için önemli olan filmler değil mi? İşte bunlardan biri de festivalin açılış filmi olan Copacabana.

Film Fransız yönetmen Marc Fitoussi‘nin üçüncü filmi. Kendisini pek tanımam diğer filmlerini de izlemedim. Ancak izlediğim ilk fili olma itibari ile bende uyandırdığı his bu yönetmenin en iyi televizyon dizisi yada filmi yapacağı yönündeydi. Ancak bu film her ne kadar açılış filmi olacak kadar iyi olmasa da, filme Isabelle Huppert gibi bir oyuncunun parmağının değmesi her şeyi değiştirmiş. Isabelle Huppert‘in oynadığı Babou karakterinin üzerine yapılmış bu filmi, götüren ve izleten de Huppert.

Fransız filmlerinden alıştığımız o ağır dramatik yapı bir şeyler aktarabilme kaygısı bu filmde yok. Film sadece hayatı tiye alan, hiç bir şeyi takmayan bir karakterin hayatından kesiti ele almış. Film eğlenceli şekilde ilerlerken, filmi yada karakterin hayatını sorgulayıcı düşüncelere itmiyor bizi. Ancak filmde iletilmesi düşünülen anne kız arasındaki iletişimsizlik pembe bulutlar arsından yansıtılmış. Sanıyorum anlatmak istediklerim, filmin konusuna geçiş yaptığımda daha iyi anlaşılacaktır.

Babou kızı Esméralda ile birlikte yaşamaktadır. Babou yaşına göre daha düzensiz, kaygısız, kafasına göre yaşamaktadır. Tabi onun bu yaşantısı kızının pek hoşuna gitmemektedir o da arık düzenli bir hayata geçmek istemektedir. Normal bir işi olan zengin olabilecek bir alenin çocuğu ile de evlenme planları yapmaktadır. Bunu annesine söylediğinde, evliliğin gereksiz olduğunu düşünen annesi karşı çıkar. Tabi Esméralda annesinin sözünü dinlemeyerek evlenme ve artık düzenli bir hayat kurma isteğini yineler.

Esméralda annesinin sürekli şehir şehir yaptığı gezilerden dolayı, hiç bir yere aidiyetlik hissetmemiştir. Şimdi ise istediği sabit ve sıradan bir hayat biçimidir. Aslında filmde üzerinde kısaca durulan bir konudur bu. Esméralda yaş itibari ile olgunlaşmadan önce bu yaşam tarzını, çok sevmiştir. Zaten annesi de tartışmaları esnasında bunu belirtir. Olgunlaşmaya başladığında ise bu yaşam tarzı ona göre gelmez ancak kızındaki bu değişimi Babou her ne kadar fark etse de bunu kızının sevgilisi ile ilgili olduğunu düşünür.

Asıl sorun bu da değildir aslında Esméralda annesinin düğününe gelmesini istemez. Bunu hem beş parasız olan annesini masraflardan kurtarmak hemde annesini kendisine yakıştıramadığından dolayı yapar. Esméralda’ya göre annesi delice hareket etmektedir. Bu Babou’yu derinden vurur. Hayatında onunla olan tek varlık onu istememektedir ve kendisini toparlaması gerekmektedir. Belçika’nın Oostende adlı sahil kasabasında devre mülk satımıyla ilgili bir iş bulur. Bu yeni kasaba da yeni bir amacı vardır. Kızına güzel bir düğün hediyesi alıp onun düğününe gidebilmek.

Nitekim Babou’nun işe girmesi ile araları da düzelmiştir. Sonunda Esméralda kalkar bu küçük Belçika kasabasına annesini görmeye onunla vakit geçirmeye gelir. Babou bu işe çok sevinmiştir. İşten avans alır, kızı ile birlikte, evsiz kafalarına göre gezen orada tanıştığı bir çiftide yemeğe çağırır. Kendine göre de sebebi varıdır. Nasıl olsa Esméralda onunla konuşmayacaktır. Tabi, Babou yaşam tarzı olarak kendisine yakın olan bu gençleri övüp anlatırken, Esméralda buna bozulur ve çekip gider. Artık Babou’nun da hayatını düzene sokması için bir sebep kalmamıştır, kızını tamamen kaybetmiştir.

Ancak bir gün kızını görmek için geri döndüğünce sevgilisi ile kavga ettiğini öğrenir. Kızının sevgilisi ile konuşur ve aralarını düzeltmesinde yardımcı olur. Bu arada evsizlere yardım edip boş evlerden birine evsizleri kaçak yerleştirdiği için işinden olur…

Sanki ziyadesinden fazla filmi anlatmış gibi oldum. Film kesinlikle sıkıcı bir film değil, ancak belirtiğim gibi bir festivalin açılış filmi olacak kadarda iyi değil. Senaryoda boşluklar mevcut, çekim açıları görsellik öyle akıla kazınacak cinsten değil. Ancak filmin en büyük özelliği çok doğal olması. Tabi bunda Isabelle Huppert‘in katkısı çok büyük. Bu filme tam anlamıyla Isabelle Huppert filmi diyebiliriz ki, yönetmenin hikayeyi yazmaktan başka bir şey yaptığını düşünmüyorum. Yan karakterler de pek sırıtmamış. Zaten Babou’nun o doğal hayatı bize aktarması diğer karakterleri, normal olarak görmemizi sağlıyor.

Filmin bu kadar doğal olma sebeplerinden biri de belki de Huppert’in kızı rolündeki Esméralda’yı kendi kızı olan  Lolita Chammah‘ın canlandırması. Ancak gördüğüm kadarıyla annesinin yerini dolduracakmış gibi gözükmüyor. Tabi bu tek filmle varılacak bir kanı değil.

Belirttiğim gibi eğlenceli bir film. İzlenebilir bir film olmakla birlikte, sinemada yada festivalde (bunu da yazmıştım) izlenecek kadar iyi değil. Film daha çok Fransız televizyon filmi kıvamında. Film bir cumartesi akşamında DVD filmi olarak zevkle izlenebilir.

Yönetmen ve Senarist: Marc Fitoussi

Oyuncular:

Isabelle Huppert
Babou
Aure Atika
Lydie
Lolita Chammah
Esméralda
Jurgen Delnaet
Bart
Chantal Banlier
Irène
Magali Woch
Sophie

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt1454910/

http://fr.wikipedia.org/wiki/Copacabana_(film,_2010)

http://film.iksv.org/tr/film/112

Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?