Cuma Gecesi Hikayeleri: Mutlu Bir Aile (4)

Son

İnsanlar karanlığa alışmış gibiydi. En çok eksiklerini duydukları şey eğlence araçlarıydı. Televizyon yok, internet yok. İnsanlar cep telefonlarını sokaklara konmuş portatif şarj aileleri ile bir lira karşılığı şarj ediyorlardı. Bu aletlerin yüzüne kimse bakmazken şimdi önünde uzun kuyruklar oluyordu. Alış veriş merkezlerindeki kafeler sırf bu yüzden dolup taşıyordu. Bu durum elbette birilerinin işine yaramıştı.

Nalan ve ailesi de alışmıştı buna. Elektrik olmadığından ev halkı daha erken toplanıyor ve sohbet etmeye vakit buluyorlardı. Elektriksizlik insanları erken yatmaya itiyordu. Geçici olarak çalışma saatleri elektriğe göre düzenlenmişti. Nalan bu sebepten dolayı fazla mesaiye de kalmıyordu.

Bu gün ise Ufuk odasından hiç çıkmamıştı. Kahvaltı hazırlamamış, ailenin yeni edindiği alışkanlığı bozmuştu. Onun hasta olduğunu düşündüler. Birkaç kez kapıyı çaldılar ama ses gelmedi. Sadece boğuk bir ses Doğu’ya seslenmiş kendini iyi hissetmediğini akşama iyi olacağını söylemişti.

Akşam yemeği de hazır değildi. Ufuk geldiğinden beri ilk defa Gökçe mutfağa girmiş yiyecek bir şeyler hazırlamıştı. Elektrik olmadığından kombi de çalışmıyordu. Evin içerisi soğuktu. Kat kat giyinerek, bir arada oturarak ısınmaya çalışıyorlardı. Saat dokuz gibi Ufuk gülerek oturma odasına geldi. Bir hayalet gibi içeriye süzülmüştü. Mum ışığında uzun kambur gölgesi duvara yansıyordu.

“Korku filmi gibi değil mi?” dedi. “Eskiden insanlar nasıl yapıyorlarmış elektriksiz. Eh bu şekilde nüfusun artması gayet normal.”

Sesinde bir tuhaflık vardı bir yabancılık. Herkesi seviyor gibiydi, aynı zamanda nefret ediyor gibi. Son dönemde tartışmaları alevlenen anne kız ortalarına Doğu’yu almıştı. Kimse bir şey söylemedi. Ufuk tekli koltuğa oturdu ve aileyi soluk ışıkta canlı gözlerle süzdü.

“Karanlıkta insanın uyanası gelmiyor, sürekli uyumak istiyor insan” dedi. Bu sanki bir komut gibiydi. Doğu “iyi geceler” dileyerek yatmaya gitti. Ardından Reyhan kalktı. Giderken, Ufuk’a bir bakış fırlattı. Aşk, nefret, kıskançlık hepsinin bir arada olduğu bir bakış. Çocukların odasının kapandığını işaret eden sesler geldi. On dakika hiçbir şey konuşmadan Ufuk ve Nalan birbirlerine baktılar. Ufuk yavaşça yerinden kalktı ve Nalan’a doğru yürüdü. Ona elini uzattı. “Hadi” dedi. Nalan üzerindeki battaniyeyi atarak Ufuk’un uzatmış olduğu eli tuttu. Yavaşça yerinden kalktı ve odaya yürümek üzere uzun koridora girdiler. Nalan, Ufuk’un odasına girmek için hamle yaptı ama Ufuk onu geri çekti. Ona diğer odayı, Nalan’ın odasını gösterdi. Odaya girdiler. Hareketleri programlanmış gibiydi. Ufuk kapıyı ardından kapattıktan sonra Nalan’ı kendine çevirdi ve öpmeye başladı. Nalan’ın ayakları boşanmış gibiydi. Düşeceğini hissediyordu ama onu ayakta tutan Ufuk’un dudaklarıydı. Ufuk Nalan’ın üzerindekileri şiddetli bir şekilde çıkardı. Dudaklarını Nalan’ın dudaklarından çektiği anda Nalan yatağa düştü. Bu şekilde üzerindeki kazak çıkmış oldu. Nalan sutyeni ile kalmış ve kendi odasında yaşadığı bu durumdan utanmaya başlamıştı. Hareketsiz bir şekilde yatakta yatarken Ufuk bir hamle ile onun pantolonunu çıkardı ve ağzını onun kadınlığına dayadı. Nalan zevkten ne yapacağını şaşırdı ama bir süre sonra zevk acıya dönüştü. Vücudunun ısındığını bir şeylerin kaynadığını hissetti. Bacaklarının arasından bir şey boşalıyordu. Bu nasıl bir orgazm diye düşündü. Acı ve zevk bir araya gelmişti gözlerini açamıyordu. Birden içinde büyük bir şeyin girdiğini ve vücudunu parçalamaya başladığını hissetti. Bu acıyla bir çığlık attı. Ufuk onun ağzını elleri ile kapadı. Hem aşağıda hem de eli ile Nalan’ın ağzını tutması imkansızdı. Gözlerini araladı. Acıdan gözlerinden yaş akıyordu. Buğulu karanlık arasında üstünde bir siyahlık gördü. Ne olduğunu bilmediği bir siyahlık. Karanlıktan farklı, kıpırdanan ve siyahlık onu yuttu.

Annesinin odasındaki gürültülerin bitmesinden beş dakika sonra Gökçe’nin odasının kapısı araladı. Gökçe uyumamış dışarıdan gelen sesleri dinliyordu. Bu sesler annesinden bir kez daha nefret etmesine sebep olmuştu. Biri ile birlikte olmasını anlardı ama bunun Ufuk olmaması lazımdı. Birkaç kez onları bu şekilde basarak annesinin rezil etmeyi düşündü ama bundan vazgeçti. Eskiden de annesini sevmiyordu ama bu olay içindeki sevgi kırıntısını da almış götürmüştü. Bir erkek yüzünden olmuştu hem de bunlar. Arkadaşlarına verdikleri öğüdü şimdi kendisi çiğniyordu. Gökçe güzel bir kızdı. Peşinde birçok yaşıtı erkek vardı. Hatta ondan yaşça çok büyükler de peşinde dolanmıştı. Eğer ailenizde kadın erkek ilişkileri düzgün değilse çocukların ilişkilerinin de düzgün olmayacağı görüşündeydi Gökçe. Bu yüzden aşk konularında hep kendini frenlemişti. Ne olacaktı ki? Büyük aşk dedikleri anne ve babasının ilişkisini görmüştü. Bulaşmamak en iyisiydi.

Geçen haftalarda tuvalette erkek için dövüşen iki kıza da rastlamıştı. Kavgaya karışmadı gereksiz yere kendini hırpalatmaya niyeti yoktu. Hemen nöbetçi öğretmene haber vermişti. Tabi bu dakikadan sonra da adı ispiyoncuya çıkmıştı. Ne yapsaydı ya? Gençlik garipti ve o kendisini çok olgun hissediyordu. Kapıyı aralık bırakarak yatağına yattı.

Aralanmış kapıdan içeriye birinin girdiğini hissetti. Ufuk gibi kokuyordu, o olmalıydı ama başını çevirip bakmadı. Gölge yanına uzandı. Vücudu gölgenin vücuduna değdi. Ufuk değildi. Göğüsleri vardı. Annesi olmalıydı. Büyük bir öfke hissetti. Gölge arkasından elini Gökçe’ye doladı. Ve sıkıca sarıldı.

“Artık annen benim” dedi. Onu ensesinden öptü. “Artık birlikteyiz, bizi kimse ayıramayacak.” Biraz daha sıkı sarıldı.

“Biliyorum, seni seviyorum” diye fısıldadı Reyhan.

Mutluydu. Mutlu olduğunu düşünüyordu ve uyudu.

SON