bazı yerler filmi izlemeyenler için çok acayip bilgiler verebilir….
Yine bir Dabbe’de karşı karşıyayız. Türkiye’nin en soluklu devam filmi olan -üstüne üstlük korku- Dabbe, yine karşılaşılmamış bir şey yapıp karşımıza 160 dakikalık bir filmle çıkmış. Tabi biz aksiyon filmlerinden bu süreye alışkınız ama bir korku filmi için bu süre sanki fazla gibi. Yine de bu süre izlerken beni çok sıkmadı gibi. Nihayetinde olaylar kısır döngüye girerken filmin yönetmeni Hasan Karacadağ farklı bir teknikle çözüme gitmeye çalışmış.
Şimdi yönetmenin filmlerini zevkle takip ettiğimi yeri geldiğinde de eleştirdiğimi beni okuyanlar bilir. Tabi bu film içinde gördüklerimi yazacağım. Serinin en uzun filmi olan Dabbe 6 için aslında genel olarak Karacadağ’ın bir şeyler oturttuğunu söyleyebilirim. Ama bu seri ne kadar devam edecek merak ediyorum. Ben artık Dabbe’nin ayyuka çıkması bir kıyametin hazırlanması taraftarıyım. Belki bu filmler onun için hazırlık oluyordur. Doğrusunu söylemek gerekirse her film gelişerek gidiyor.
Karacadağ konu olarak cinleri ediniyor ve bu durum aslında klasik sinema izleyicisi için “of yine mi cinli film” diye yorumlanıyor ama aslına bakarsanız, gerek din, gerek gelenek görenek olsun bizim korku unsurlarımızın başında bu geliyor. Ancak Karacadağ bu kez farklı bir şeyler yapmış ve klasik dini ritüelleri filme çok fazla eklememiş. Filmde gördüğümüz hocanın bile çok bir etkisi yok. Bu kez işleri yapan okumuş profesör. Şimdi iş buraya gelince bilimin karşı olduğu bu metafizik olayların mülakatını yine yapmış yönetmen. Evet belki olması lazım ama her filmde aynı düzeyde kalması pek olmamış.
Benimde yakındığım, izleyenlerin de yakındığını düşünüp dile getirdiğim her filmin açılışındaki şu hocayla konuşma sahnesi yoktu bu sefer. Nasıl mutlu oldum bilemezsiniz. Ciddi ciddi sıkmaya başlamıştı. Artık dine güdümlü klasik büyü bozma metotlarının çıkmış olması da güzeldi. Bu durum belirttiğim gibi hoca meselesini de ikinci plana itmiş. İyi olmuş.
Hikayeye girip daha ayrıntıya girmeden, başkaları için daha gürültülü gelmiş olsada film, benim için gayet sakindi. Hatta Karacadağ’ın en sakin filmiydi diyebilirim bu film için zaman zaman sessizlik vardı. Evet bazı sahnelerde gereksiz gürültü yoğunluğu devam ediyordu ama bence eskilerine göre daha azdı.
Filmin hikayesi fena değildi. Zaten hikayeden çok ritüellere ve onların tasarımlarına zaman harcandığını düşünüyorum. Bir de sanırım Karacadağ’ın böyle bir mekanı var sürekli bunları çekimlerde kullanıyor. Tabi hep aynı yer demiyorum fakat sunumlar aynı.
Film bir büyü yapma sahnesi ile başlıyor. Kambur Cuma isimli büyücü kendisini göremediğimiz bir kadın tarafından Mukadder için bir büyü yaptırır. Kambur Cuma bu büyü için ise Cuhenna kabilesinden yardım alır ve Mukadder’e büyüyü yapar.
Seride genellikle büyüye maruz kalan birinci dereceden karakter görürken bu kez onu göremiyoruz. Tabi beklentilerimiz bu yönde ilerliyor. Hikaye Zeren’in etrafında dönüyor. Çünkü Mukadder onun annesi. Mukadder’in bir gece yarısı ansızın ölümüyle Zeren yüzleşiyor. Zeren bu olayı aslında rüyasında da görüyor. Annesinin ölümünü gören kardeşi Ayla ise akli dengesini kaybediyor ve annesinin cinlerin öldürdüğünü söylüyor. Zeren, kardeşi Ayla’nın kliniğe yatmasına razı olmuyor ve onu evde bakıma alıyor.
Ayla gün geçtikçe daha kötüleşiyor. Zamanla hem Ayla, hem de kocası Hakan bu işten etkileniyor. Ayla’nın doktorunu arayarak ondan yardım istiyorlar. Doktor Atiye eve gelip Ayla’yı kontrol ediyor ve ortak rüya görmelerinin normal olduğunu söylüyor.
Buraya kadar hikayeyi anlattıktan sonra bazı konulara değineyim. Zeren karakterinin doktor olması filmdeki büyük handikaplardan olmuş. O kadar okumuş, bileme kendini adamış birinin, yaşadıkları yanında hiçbir destek almaması, hiç bir meslektaşıyla görüşmemesi bana ilginç geldi. Bide Atiye’nin açıklamaları esnasında kayıtsız kalması beni nasıl bir doktor sorusunu sormaya itti. Yaşadığı eve bakılırsa iyi bir doktor. Buna kocasının mesleğinin ne olduğunu bilmediğimden söylüyorum. Adam hakkına bildiğimiz tek şey Tülay diye biri ile Zeren’i aldatması. Zaten filmin ilk aldatmacası da burada oluyor. İzleyici ister istemez, kocasının metresinin bu işi organize ettiğini düşünüyor, belki de istenen bu, ancak isimlerin tutmaması bu soru işaretini kaldırsa da acaba dedirtiyor.
Zeren karakterinden bahsetmişken, ben karakteri oynayan Sema Şimşek’i açıkçası bu rol için çok uygun görmedim. Role oturan biri değildi. Bu konuda açıkçası cast’ın olmadığını söylemeliyim. Oyunculuk bakımından da beni tatmin etmedi tam anlamıyla. Bununla birlikte Atiye karakteri itici olması gerekiyorsa evet iticiydi. Gerçi böyle olması gerektiğini düşünmüyorum. Oynadığı belliydi, gereksiz tavır ve aşırı mimikler de bunu etkiliyordu. Hakan ise vurdum duymaz bir karakterdi. Hikayeye çok fazla katkısı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Ayla’yı yani onu canlandıran oyuncu Nilay Gök’ü oldukça başarılı buldum. Sahnelerin hakkını veriyordu.
Film bir yerden sonra Ayla’nın üzerine gidiyor. Onun gördüğü rüyalar yaşadıkları derken Zeren ile Hakan’ın da aynı rüyalara ortak olması hikayenin gelişme kısmında mevcut. Bu olaydan bahsetmiştim. Burada hikayeyi bir karmaşaya sokan da Dr. Atiye’nin Ayla’nın son durumunu göz önüne alıp alternatif olarak tıptan aforoz edilen Celal’i işin içine sokması. Kendi elleriyle gönderdiği adama daha sonra karşı çıkması biraz bana mantıksız geldi. Tamam tasvip etmeyebilir körü körüne karşı çıkacaksan neden gönderiyorsun.
Zeren, Atiye’nin tavsiyesi üzerine Celal’e gitmesini söyler. Bunun sebebi de Ayla ile konuşurken Ayla’nın Cuhenna kabilesinin adını kullanmasıdır. Celal’de yazdığı bir kitapta bu isimden bahsetmiştir. Zeren kardeşini kurtarmak için Celal’in evine gider. Celal ne ile uğraştığını göstermek için Zeren’e Feyza adında bir kızı gösterir. Onu hipnotize eder ve ikincil kişiliğine ulaşır. Tabi bu kişilik bir cindir. Zeren burada biraz daha mantığı ile hareket eden Celal’e inanır ve onu Aylayı görmesi için ikna eder.
Feyza ile yapılan hipnoz esnasında ben Karacadağ’ın ne bir şekilde küfür kullandığına tanık oldum. Olması lazım mıydı, evet bence lazımdı. Ancak bunu kötü bir yaratığa söyletmek hikayeyi kötü kötüdür yönüne çekerken bu sahne fena halde bana başka filmleri hatırlattı. Gerek Feyza’nın bacak açması, gerekse dil hareketleri The Exorcist‘e benziyordu.
Devreye Celal’in girmesi ile aslında hikayenin gizem tarafı biraz daha aralanmaya başlıyor ve artık sıkıntı vermeye başlayan rüya içinde rüya olayı son buluyordu. Celal, Ayla ile ilgili ilk girdiği diyalogdan sonra işin içinde büyü olduğunu anlayıp, büyüyü kimin yaptığını bulmaya çalışıyor. Ayla fenalaşıp hastaneye giderken Celal, Zeren ile annesinin evine gidiyorlar. Ev ise iyice dağılmış bazı semboller asılmıştır. Burada ortalığı karıştıran Celal, büyünün yapıldığı bir yazı bulur. Burada büyüyü yapanın da ismi yazmaktadır. Kambur Cuma. Cuma’yı soruşturmak için Recep Hoca’yı çağırıyor.
Recep Hoca büyücülere kafayı takmış bir hoca. Öyle bilmişlik taslayanlardan da değil. Daha çok Celal’in arkasında onun izinden gidenlerden. Burada bence hocanın pasifize edilmesi iyi olmuş ama zaten bu işe bulaşmış hocanın da bu kadar pasif olması doğru muydu bilmiyorum. Gerçi hoca bu durumu “eskiden iki üfler büyü bozardık şimdi işler iyice karıştı” diyerek bir nevi açıklıyor.
Celal karakteri oturmuş bir karakterdi. İyi de canlandırılmıştı. Fehmi Karaaslan bu konuda başarılıydı. Recep karakterini canlandıran Ömer Duran ise oyun bakımından iyiydi ancak iş konuşmaya gelince büyün oyun gücünü götürüyordu. Az okumuş köylü hoca havası vermeye çalışırken iyice abartmış. Ben o konuşken çok rahatsız oldum. Evet konuşmadığı yerlerde gayet iyiydi. Bu hocanın sesi diğer filmlerin açılışındaki sinirli hoca sesi gibiydi.
Recep Hoca, Celal ve Zeren, Cuma’nın evine baskın yaparak büyünün ne yaptığını sorguluyorlar. Burada ben Recep’in Cuma’ya baskısını biraz fazla bulduğumu söylemeliyim. Olması gerekli miydi tartışılır. Burada işin ucunun Periçalı diye bir köye dayandığını bulurlar. Celal ve Recep bu köye giderler.
Film burada çözüme doğru giderken kameranın birden hareketli olması izleyicinin olayların içine girmesine olanak sağlamış. Bu konuda takdir ettim Karacadağ’ı. Zaten uzun süren bir filmde farklı bir teknik filmin aynı zamanda izleyicinin nefes almasını sağlamış.
Köye giden Celal ile Recep, bu terk edilmiş köyde bir ses duyarlar. Sesi takip ettiklerinde ise bir dolaba kapatılmış Cafer’i bulurlar. Cafer sadece üzerinde donu olacak şekilde buraya kapatılmıştır. O esnada iki köylü gelir ve Celal ile Recep ile dalaşır. Ancak burayı biz bilmiyoruz. Öyle olduğunu düşünüyoruz çünkü burada çok gereksiz bir kamera hareketi ve gürültü var. Ne oluyor ne bitiyor daha sonra öğreniyoruz. Bunlar kavga ediyorlar. Peki nedeni, yada Celal ile Recep bu durumdan nasıl kurtuluyor orası muallak ve havada. Burada daya tutarlı olmalıydı hikaye.
Cafer onlara tüm hikayeyi anlatır. Bir de tüm anlattıklarını onaylayacak bir video kaset verir. Firdevs Taheri adında bir kadın konuşmaktadır bu kasette ve Zeren’in annesinin onu kocasından ayırmak için yaptığı büyüleri söyler. Cafer’in dediğine göre de Firdevs’i Zeren’in annesi öldürmüştür. Onun anlattıklarına göre de Firdevs’in bedenine cinler girmiş ve bu işi organize etmişlerdir.
Recep Hoca belirttiğim gibi garip konuşurken, çarpılmış köylü olan Cafer’in İstanbul Türkçesine yakın Türkçe konuşması filmin en büyük handikaplarından biriydi. Bence filmin en olmamış kısmı da buydu.
Celal olayın ne olduğunu çözünce Ayla’yı kurtarmak için bir büyü yapmaya karar verir. Ancak bu büyüde Ayla’nın içindeki cini çıkarıp bir başkasına göndermesi gerekmektedir. Cafer buna razı olur. Üçü birlikte Zeren’in evine giderler. Zeren burada videoyu izler. Büyü bozmaya işine onay verir. Bu esnada kocası ile de tartışır. Onu evden kovar. Bu şekilde büyü başlar.
Büyünün sonunda Ayla normale dönmüştür. Her şey bitmiş bir şekilde herkes dağılır ve evine döner.
Bu dakikadan sonra ben filmin bittiğini düşünürken filmin ben sizi kandırdım sekansı başlar. Celal tam uyurken, Recep Hoca’dan bir telefon alır. Recep Hoca kendisine saldıran adamları bulmaya köye geri dönmüştür. Onlarla konuşurken Cafer’i neden bağladıklarını sorar onlarda sadece Celal ile ikisinin olduğunu söylerler. Recep daha sonra muhtarı araştırır. Kayıtlara göre Cafer yıllar önce ölmüştür. Celal, Recep’e oradan ayrılmasını söyler ama iş işten geçer Recep ölür. Bu durum üzerine Celal kandırıldığını fark eder ve soluğu Zeren’in evinde alır. Zeren’in evi ise hayvan leşleri, büyü malzemeleri vardır. Celal burada olayı çözer zaten flashbackler ile bizde asıl olanı görürüz. Zeren aslında Firdevs’in kızıdır ve intikam için böyle bir şey yapmıştır.
Şimdi durum bu şekildeyken neden Zeren büyü işine bulaştı yada annesinin Firdevs olduğunu nereden biliyordu konuları muallakta kalmış. Film her şeye bir açıklama getirirken, bu konuya getirmemiş. Tabi bir de okumuş iyi eğitim almış Zeren’in büyüyle ne işi var o da ayrı bir konu. Tabi bir de Firdevs köyde kamerayı nereden buldu da arkasında delil olarak VHS kaset bıraktı o da ayrı bir konu. Aslında hikaye gelişimine ve hikayenin kendi yarattığı dünyaya göre bunu sorgulamam ama film her konuda mantıklı bir açıklama yaparken bu konuda yapmaması pek olmadı.
Hikaye çok basitti aslında. Tüm bu olanları çok kısada özetleyebiliriz. Ana hikaye yanında çok fazla yan hikaye yoku. Filmin uzun olma sebebi hikayenin kapsamından değil kendini tekrar etmesindendi. Filmin hikayesi hemen hemen Dabbe: Cin Çarpması ile paralel gidiyor. Hatta sonuçta aynı oluyor. Ben sanki bu sürecin bilinçli yapıldığını düşünüyorum. Belki günü geldiğinde o çok beklediğim kıyamet senaryosu devreye girdiğinde bu karakterler orada da karşımıza çıkar. Bu güzel olurdu.
Hikaye basitti ama ayrıntılar üzerinde iyi durulmuştu. Bir hareket üzerine bu hareketin sebepleri iyi listelenmişti. Zaten eksik olanları da yazdım. Tabi bu kadar ayrıntıda bunların kaçması iyice göze batıyor. Teknik olarak kamera açıları hoşuma gitti. Çoğu yerde keyifle izledim. Mekan ve dekorlar iyiydi. Üzerinde düşünülmüş uğraşılmış olduğu kesindi. Bu konuda beni tatmin etti. Görüntü yönetimi iyiydi demek istiyorum. Kareleri çok beğendim ama genel olarak çok gereksiz bir karanlık vardı ve bu karanlık beni rahatsız etti. Neden karartıyoruz ki bu kadar anlayamadım. Birde ana alan dışını buğulandırma biraz gereksizdi. İzlerken ne izlediğimizi görmedim zaman zaman. Buna birde ek olsun diye evde hiç ışık açmıyorlardı. Kardeşim gürültü var patırtı var sen ışık açmadan evin içinde dolaşıyorsun. İnsanın yapacağı ilk iç büyün ışıkları aşmak olurdu. Birde bilhassa evlerin eğimli gözükmesi beni çok sevindirdi ayrı bir hava katmıştı olaya.
Özetlemek gerekirse, ben filmden keyif aldım. Uzun sürmesine rağmen sıkmadı. Bir de her filmde burada dile getirdiğimiz unsurlardan vazgeçilmiş olması beni daha da sevindirdi. Filmin en sevdiğim kısımlarından biri de artık işin hacıdan hocadan çıkmış olmasıydı. Bu sevindirici. Filmi sevdim sevmesine de yinede içimde bir burukluk var bazı tereddütlerim var. Filmin süresini uzatan şu aşırma sahnelerde olmasaydı sanki daha da iyi olurdu. Yani yani bu film iki küsür saat yerine rahatlıkla iki hatta bir saat kır dakikada olur aynı keyfi verirdi. Ben izleyin derim.
Yönetmen- Senaryo: Hasan Karacadağ
Oyuncular:
Sema Şimşek | … | Zeren | |
Fehmi Karaaslan | … | Celal | |
Nilay Gök | … | Ayla | |
Volkan Ünal | … | Hakan | |
Elçin Atamgüç | … | Atiye | |
Ömer Duran | … | Recep |
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?