Hikayeye nereden başlamalı bilmiyorum. Zaten başlangıçlar hayatımda hep sorun olmuştur. Adaptasyon süresini atlattıktan sonra ise alışkanlık yerini almıştır. Zor olaylar tabi bunlar. Arkanın sağlam olmasını bilmek güven verici. Aslında kendini bu şekilde kandırdığında da güven verici olabiliyor. Sanıyorum insan kendini kandırdığı sürece mutlu oluyor. Şu kendinizle barışık olun safsataları külliyen yalan. Ne olursa olsun kim olursa olsun, kendinden bir şey saklar, kendine yalan söyler. Kendine iyi yalan söyleyen kişiler aslında başkalarına yalan söyleyemeyen kişilerdir.
Şimdi konu yalan söylemekten açılınca burada oturup ne güzel yalanlar söyledim diye böbürlenmeyeceğim. Zaten yok öyle bir şey. Hem her koyun kendi bacağından asılır, kime ne? “Vay duruma ne kadar kızdın var demek ki bir şeyler” diyen çıkabilir. Sayın okuyucu kendi kendimi eleverecek kadar salak mı görünüyorum. Benim içim duşum bir, lakin içimin dışıma çıkmasını istemeyeceğinize eminim.
Oysa ne güzel başlamıştım yazıya. Ümit vaat ediyor, beni bir adım öne çıkartacağını düşünüyordum. Şimdi ise aldığı yol, saçmalamaktan öte değil. Sanıyorum bende bir gariplik var. Ne zaman şu tuşların üzerine parmaklarımla dokunup cümleler kurmaya çabalasam çıkan cümleler haricinde beynimin bir köşesi daha fazla çalışıyor. Alakasız şeyler getiriyor aklıma. Bazen bu yığılma üzerine yazamıyorum bile… Delleniyorum duruyorum, hangisine yanıt vereceğimi şaşırıyorum. Şimdi ise aklıma gelen, İzmit Saat Kulesi. Saat Kulesi hakkında küçük ansiklopedik bilgiye şuradan ulaşabilirsiniz…
Kendimi iyi hissettiğim yerlerden biridir burası. Karşınızda kısmi körfez manzarası, ağaçlar arsında tamamen oralıymış gibi durur. Son hali nasıl bilmiyorum ama her mevsimi biliyorum. Yağmuru, sıcağı, soğuğu, rüzgar,anlattıkları, hatırlattıkları hepsi hatırımda…
Şimdi bu sebepsiz anımsamanın sebebini bulmam lazım biraz daha derinlere inip. Aslında İzmit güzeldi. Aslında her yer güzeldi yaşama gayen çerçevesinde. İnsan amacını yitirince güzelliklerin de farkına varmıyor. Aslında, bir amaç var ancak o amaç yaşamdan zevk almaktan farklı. Bu kadar cümle üzerine kısa süre öncesinin şu diyalogları geliyor aklıma:
– İnsanlar kendilerini öldüreceklerini söyledikleri zaman ciddi midir?
– Çoğu zaman değil…
– Peki söylemezsen nasıl anlayacaklar öleceğini?
– Başkasının anlamasını bekliyorsan, hazır değilsin demektir…
– Anlatmaya mı?
– Ölmeye…
– Tamam anlatmaya işte…
Bir şey ne kadar zor olabilir sorusuna hep, düşündüğümüz kadar cevabını veriyorum. Belki de zor olması bizi hayata bağlıyor…
Siz ne düşünüyorsunuz?