Yazının başında belirtmeliyim ki bir Tim Burton hayranı olarak tüm filmlerini keyifle izlemekteyim. Ancak şu da bir gerçek ki, son dönem filmleri eskileri kadar iyi değil. Bir yerde aslında Big Fish ile benim için Burton’un klasiği filmleri bitmiş, sonrası para odaklı film olma yönünde ilerlemiştir. Bu filmde para için yapılmış, film ortasındaki koca koca reklamlarıyla da bunu gözümüze sokan bir film. Film Dan Curtis‘in dizisinden uyarlanmış.
Film karşımıza oldukça iyi bir kadroyla çıkıyor. Tabi bu kadro Burton’un klasik kadrosunun yanı sıra Michelle Pfeiffer, Eva Green gibi isimleri de kadroya renk katıyor. Tabi bu kadro filin izlenmesi için başlıca sebebi oluşturuyor. Yani film bir konu dahilinde olmasa bile oyuncuları ile kendini izlettirebilir. Tabi bu cümleyi kurunca yönetmen faktörünü biraz dışarıya itmiş oluyoruz. Aslında bu film Tim Burton haricinde biri tarafından da aynı şekilde çekilebilirmiş. Ancak bu gibi işlere adım atan sadece Burton olduğu için kendisini kamera arkasında görüyoruz.
Filmde Barnabas Collins’in Amerika’ya yerleşmiş zengin bir ailenin çapkın oğludur. Hizmetçisi ile gönül eğlendiren Barnabas, gerçek aşkı bulunca onu terk eder. Ancak bir büyücüdür, sevdiği kadını öldürür ve Barnabas’ı sonsuz yaşamla lanetler. Barnabas bir vampir olmuştur. Büyücü Angelique Bouchard onun bir canavar olduğunu söyleyerek halka Barnabas’ı toprağa gömdürür. Aradan iki yüz yıl geçer. Bir yol çalışması esnasında Barnabas’ın tabutu bulunur ve Barnabas serbest kalır.
Serbest kalınca Barnabas’ın yaptığı ilk iş evine gitmek olur. Ancak hiç bir şey eskisi gibi değildir. O sonsuz varlıkları gitmiş geriye bir şey kalmamıştır. Kendi sorundan gelen akrabaları ile şirketi toparlamaya başlar. Bulundukları yerde onlara rakip bir şirket açılmış ve onların tüm işlerini baltalamıştır. Barnabas olayı araştırdığında ise bu şirketin sahibinin Angelique Bouchard olduğunu öğrenir. Artık onunla hesaplaşma vakti gelmiştir.
Kadronun oyunculuğundan bahsetmeye gerek yok. Johnny Depp, Helena Bonham Carter, Alice Cooper hepsi tek kelime ile mükemmel. Dönem ve kostümler de oldukça başarılı. Zaten bunlar Burton filmleri için küçük ayrıntılar. Müzikler de oldukça iyiydi. Ben Filmin dönemini çok iyi yansıttığını da düşünüyorum.
Ancak başta da belirttiğim gibi hikaye iyi olmasına rağmen boşlukları oldukça fazlaydı. Film boyunca bunları doldurmaya uğraşıyordunuz. Mesela, Barnabas ailenin tek erkek çocuğu, nesli ilerletecek tek kişi. O da vampir oluyor. Peki iki yüz yıl sonrasına varisler nasıl kalıyor? Filmde bunun bir açıklaması yoktu. Barnabas’ın sevgilisi hayaletinin ortalıkta gezinmesi de tam açıklanan bir şey değildi. Bir reel karne olayı mı vardı?. Bu gibi soru işaretleri filmde mevcuttu ama görselliğin yanında göze batıyor muydu tartışılır.
Filmin en güzel tarafı ise özel efektlerdi. Artık Burton’un bu konuda aşmış olduğunu görüyoruz. Her şey çok doğal görünmekle beraber çokta canlıydı. Bu konuda takdir etmek lazım. Hikayenin yüzeyselliği dışında aslında her şey iyiydi. Tabiki film bir başyapıt değil. Burton’un önceki filmlerinden de esintiler görmek, hissetmek mümkün ama kendini izlettirme ve eğlence işini layığı ile yerinde getiriyor. Kesinlikle keyifle izlenecek bir film. Sanki devamı olurmuş gibi bir havası da var filmin.
Yönetmen: Tim Burton
Senaryo: Seth Grahame-Smith, John August (hikaye), Dan Curtis (tv dizisi)
Oyuncular:
Johnny Depp | … |
Barnabas Collins
|
|
Michelle Pfeiffer | … |
Elizabeth Collins Stoddard
|
|
Helena Bonham Carter | … |
Dr. Julia Hoffman
|
|
Eva Green | … |
Angelique Bouchard
|
|
Jackie Earle Haley | … |
Willie Loomis
|
|
Jonny Lee Miller | … |
Roger Collins
|
|
Bella Heathcote | … |
Victoria Winters / Josette DuPres
|
|
Chloë Grace Moretz | … |
Carolyn Stoddard
|
Linkler:
Siz ne düşünüyorsunuz?