Efendim az önce bir hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim lakin bu filmle ilgili bir hayal kırıklığı değil blog ile alakalı birşey. Sanıyorum taşınma esnasında bazı verileri kaybettim bunlardan biri de D@bbe 1. Neyse ölen ile ölünmez diyorum ve filme geçiyorum…
Öncelikle belirtmeliyim ki görsel olarak ilkine ve diğer Hasan Karacadağ filmlerine oranla daha sağlam bir filmle karşılaşıyoruz. Ancak oyunuluklar bir kademe daha yükselmiş olsa da yine tatmin edici seviyede değil. Film de korkutucu bir unsura -şahsım için konuşayım- rastlamadım ama filmin sesleri rahatsız edici seviyede… Filmde korkutucu unsurlara rastlanamadığı için yönetmen sesler ile insanları germeye çalışmış. Evet bu biraz etkili olmuş ancak ortam sesleri ile efekler arasında dağlar kadar fark olumuş. Film esnasında efekleri karakterler mi bu sesleri duyuyor yoksa bizim için özel mi yapılmış düşüncesinden kenimi alamayarak dinledim. Çünkü iki türül ses vardı tonlamadan anladığım kadarıyla, birincisi karakterler için yapılmış ses bir diğeri ise izleyiciler için. Ekranda herhangi bir hareket görmemenize rağmen gelen sesler bir süre sonra anzısın çıkacak seslerle sizi ürkütmesi yerine sıradanmış gibi geliyor… Velhasıl diyaloglar esnasında efektler bariz düşüyor ve bittiği anda birden yükseliyordu.
Film biraz daha kendini Kairo filminden soyutlamış. Her ne kadar Japon durağan korku klişesine rastlansa da biraz daha bağımsız olma yolunda ilerlemiş film… Ancak filmin en büyük eksiklerinden birisi de konusunun olmaması. Evet aslında filmin konusu yok. Filmi tek başına elimize aldığımızda bize olaylar hakkında hiç bir bilgiyi vermiyor. Konudan bir haber birinin izlediği düşünürsek hiç bir şey anlamayacağı kesin. İlk girişte yine gereksiz bir ses tonlaması filme adapte olalım diye bir belgeden bahsediyor. Lakin bu metnin sessiz sakin sıradan bir şekilde okunması daha büyük etki yaratırmış görüşündeyim. Bir diğer konu ise metnin sarman bir şekilde ilerlemesi ve bizim bu metni okuyamamamız. uzun bir metin olduğu için de izleyici sıkmaması işten bile değil. Ancak başlangıç sesi ilk filmden daha anlaşılır…
Filmin konusu yok dedim ya aslında ilk film ile de tek bağlantısı 388@0’ın geçmesi. Ancak bu kez gözümüze sokmamış yönetmen. Zaten gelişen hikaye ile de bağlantısını anlayamadım. Bir 388@0 geçiyor lakin nedir ne diğildir anlayamıyoruz…
Bir kıyamet filminin bir odaya sıkışması da aslında ilgi çeken noktalardan biri. Biraz daha genele yayılsa belki bu kıyamet filmidir diyebilirdik ama odaya sıkışan film sıradan hayaletli ev korkularının ötesine geçemiyor. Bu durumda canlı yayından tüm İstanbul’u Dabbe yardımı ile kavrulurken izliyoruz… Köprü parçalanıyor, her yer yanıyor evet olması gerken gibi… Ancak fonda camiler yanarken bazı yüksek binaların tepeleri yanarken, bu binaların ön ksımına hiç bir alev yok. Sanki alevler oracıkta kesiliyor…
Filmin başındaki kargaya anlam veremedim ancak Hasan Karacadağ filmlerinde bu kargayı görmeye devam edeceğiz sanırım. Filmin ilk bölümleirnde kareler o kadar dağınık kurgulanmış ki ne oldu ne oluyoruz arasında kalıyoruz. Eminim ki bir çok kişiye sorsak ilk bölümle ilgili aklında birşey kalmamıştır. İkinci böümde olaylar daha hareketli olduğu içn daha akılda kalıcı…
Kıyametin bir kronolojisi yok ancak Karacadağ filmleirnde bu işleyiş tamamen karışmış… Filmde görürüz ki, Dabbetül Arz gelmiştir, bir sonraki safha olarak ta Deccal gösterilmektedir, ancak filmin sonunda yazıda belirttiği gibi sed yıkılmıştır. Aslında bu olayda ye’cüc ile me’cüc’ün çıkışıdır… Tabi bu gelişim nasıl olacak merakla beklemekteyim. Yeri göğü duman kaplamış, her yer yanmaktadır. Yani büyük alametlerden bize kalan bir kaç şey var… Mehdinin çıkması, Hz. İsa’nın gelmesi, güneşin batıdan doğması ve büyük yıkım… Tabi bu olayların öncesinde Mehdinin gelmesi gerekmekte. Lakin filmde bu konu ile ilgili bir konuya rastlamıyoruz. Ne geçmiş ile ne de gelecek ile ilgili bir bilgi uyandırıyor kafamızda. Yani kıyamet kopacaksa bu kıyameti Karacadağ eksik kopartacak…
Gerçi film başında Karacadağ yorumudur diye yazıyor ama bence Karacadağ senaryo üzeirne biraz daha kafa yorup ayrıntıları da vermeye çalışmalı… Bir oda korkusunu kıyamete mal etmek zor olsagerek. Diğer bir değinmek istediğim nokta ise kara bulutların ise neden insanların içine girip onları şeytan çarpmışa çevirdikleri ve finalde neden iki kişinin kaldığı… Yani onları bu bulutlar es mi geçiyor? Bir diğer konu ise kıyamet esnasında kimsenin kimseyi yörmeyip kendi derdine düşeceğidir ama filmde bunu göremiyoruz herkes birbirine gayet bağlı…
Tabi kıyamet konusu gayet uzun ve derin bir iş bu yüzden fazla derine dalmadan çıkıyorum. Ancak filmde sadece bu grubun kıyametini görüyoruz. Aslında onu da göremiyoruz… Bir çok yönde adımlar atmış olsa da arada kalan ve pek tatmin etmeyen bir film. Ancak iyiye gittiği bir kesin… Bu yüzden destekliyorum…
Aklıma gelen kısımları da yorum olarak eklerim…
Yönetmen, Senaryo: Hasan Karacadağ
Oyuncular: Sefa Zengin , İncinur Daşdemir , Deniz Olgaç , Muharrem Dalfidan , Leyla Göksun
Linkler: http://www.dabbe2.com/
Siz ne düşünüyorsunuz?