Dışarıya çıktığımda beklediğim gibi bir serinlik karşıladı beni. Hatta bu mevsimden beklenmeyecek kadar serindi dışarısı. Güneş iyice batmış, elektriklerin de olmamasiyla birlikte sokak, sadece ilk dördünün cılız ışığı ile aydınlanıyordu. Etraftaki evlere baktığımda hiç bir ışık göremiyordum. Ne bir fener ne bir, mum ışığı. Sokak oldukça sessizdi. Duyabildigim tek ses, sokakta İki bina arasına asılmış Beşiktaş bayrağının çıkardığı sesti. Bu günle birlikte bayrak iyice haşlanmış olmalı, bir dokuz sene daha bekleyecek direnci ulaşmıştır.
Adımlarımı hızlandırdım. Karanlık, karanlıktan çok sessizlik beni hep ürkütmüştür. Sessizlik ve karanlık kombinasyonu diyelim. Bu gibi durumda sürekli takip ediliyorum duygusuna kapılırım. Bu histe tek miyim?
Sokağı biliyordum. Bu sebepten dolayı adımlarımı hızlandırdım. Yol gösteren sönük ama ne olduğunu belli eden ışık, yol kenarlarına atılmış çok poşetlerini girmeme yetiyordu. Anlamadığım şey elli metre içerisinde zaten iki çöp poşeti olmasıydı. Madem çöpleri atmıyorsak, çöpleri buraya atan insanları çöpe atmak bence ise yarayabilirdi. Hem de geri dönüşümüz.
Köşeyi döndüğümde rüzgarın yüzüme sertçe vurmasıyla bir şeyi daha idrak ettim. Kendi çapımda aydınlanma yaşamış olabilirim. Sokakta Hatta evlerde bile kimse yoktu. Iftar vakti bu kadar sessiz olabilirdi ama en azından çatal bıçak sesleri olmalıydı. Ancak hiç ses yoktu. Etrafa dikkatlice baktığımda renklerin de kaybolduğunu hissettim. Herşey grinin tonlariydi. Grinin elli tonu. Hiçte erotik gözükmüyordu. Kendimden şüphe ettim. Görme yetilerim tam olarak yerine gelmemiş olmalıydı. Yürümeye devam etim. Daha hızlı adımlarla. Dükkanların, restorantlarin kapıları açıktı ama hiç kimse yoktu içlerinde. Birimin kapısından içeri bakındım be seslendim. Sesime karşılık gelmedi. Bir an için hissettiğim yalnızlık hissi korkuya sebep oldu bende. Ama ben yalnızlığa alışkındım. Çabuk toparladım. Yoluma devam ettim. Gidecek bir yerim yoktu. Ama meydanda birilerini görebileceğimi umut ediyordum. Orada da kimseye rastlamazsam işte o zaman paniğe kapılabilirdim. His kapılsam ne olacaktı ki?
Köyiçi meydanına kadar yürüdüm. Her yerde aynı manzara. Restoranlar, dükkanlar, fırınlar boş. Kartal heykeli önüne geldiğimde yine kimse yoktu. Şimdi panik yapmanın zamanı. Dört yola da baktım, kimseyi göremedim. Balık pazarına doğru yürüdüm. Gariptir ki koku da almıyordum. Balık tezgahlarinda ölü baliklardan başka birşey yoktu. Adımlarımı hızlandırdım. Barbaros caddesine yaklaşırken belirsiz sesler duydum. Şükürler olsun ki duyabiliyorum. Ama hala her yer griydi. Caddeyi gördüğümde sağ tarafta deniz kenarındaki meydanda hareket eden bir karartı gördüm. Buraya doğru yönelen hareketler vardı. Şaşkınlıktan farketmemis olacağım o tarafa yonelince ardımdan gelen adımlar duydum. Çok insanlara bakan bir tip değilim ama içinde bulunduğum durumu da göz önünde bulundurursak arkama döndüm ve caddeiji başına doğru baktım.Yer yer topluluklar aşağıya doğru iniyordu. Adımların sahipleri de bana iyice yaklaşmıştı.
Bir an için karanlığın içinden gelen siluetler netleşti. Aman Allah’ım. Hissettiğim korkuyu size anlatamam. İlk gördüğüm insan, İnsan demelimiyim bilmiyorum, insanın ağzı göbeğine kadar iniyor, beyaz dişleri bu koca ağzın tamamını kaplıyordu. Bir diğerinin ise gözleri dizlerinin seviyesine kadar inmişti. Bir diğerinin kulağı. Bur babasının orantısız bir şekilde kulağı ve ağzı sarkıyor, birinin diki yolda sürünüyordu.
Lanet olsun. Uyanmamış olmalıyım. Hala uyuyor olmalıyım yoksa bunun mantıklı bir açıklaması yok. Böyle bir şey, Böyle bir şeyin olması imkansız. Neyse bu bir rüya olmalıydı ve rüyalarını kontrol etmekle övünen ben bu rüyanın da icabına bakardım. Grup yanımdan geçerken bütün o garip gözler benim üzerimdeydi. Dili yere sarkan, yanımdan geçerken kadın olduğunu fark ettiğim şey merhaba dedi. Bende ona merhabayla karşılık verim. Ardından başka kelimeler de bekliyordum ama düşündüğüm olmadı. Yanından garip bir şekilde bakarak geçtiler. Benim onlara baktığım gibi.
Herkes hararetli bir şekilde meydana inmeye çalışıyordu. Yavaş ama emin adımlarla. Bende sahile doğru döndüm. Kalabalığa karismayarak, kendimi kaçış için güvenli mesafede tutmaya çalışarak. Rüya da olsa tüm olasılıkları degerlendirmeliydim. Allah’ım insanların gördüğü rüyalara bak bir de benimkine. El mahkum kalabalığa doğru ilerledim, Ne olup bittiğini anlamak için. İnsanlar, İnsan demeliyim sanırım ramazan için kurulmuş sahnenin etrafında toparlanmisti. Sanıyorum birinin sahneye çıkmasını bekliyorlardı. Artık alıştığım bir sessizlik hakimdi etrafa. Yice içlerine sokuldum. Herşey hala griydi.
Bir kaç dakika sonra büyük bir uğultu koptu. Bu gürültüyle birlikte gökyüzünden holagram gibi bir ışık sahneye düştü. Bir kaç saniye sonra birbaşka gürültü. Gologramin içinde renkler belirleyen başladı. Sonra bir diğer ve sahnede diğerlerine benzeyen biri belirdi. Topluluk sessizliğini bozmadı. Çıkan kişi sahneden onları izleyenler bir göz attı. Sanki gözleri benimkiyle buluşmuştu. Katıldığım bu hissiyatla birlikte ellerimi cebime attım. Bir elime soğuk anahtar, digerineyse soğuk telefon temas etmişti. Telefonu aldığımı hatırlamıyordum. Cebimden çıkardım ve güç tuşuna bastım. Ekran açılmadı. Şarjı bitmiş olmalı neyse.
Birden hareketlenme oldu. Insanlar sahneye doğru yaklaşmaya başladı. O kadar siklastirmislardi ki bir duvardan farkları yoktu. Ister istemez ben de onların arasına katıldım. Kurdukları duvarın bir parçası oldum. Zayıf bir parçası.
Hiç bir koku almıyordum. Bunun için şükretmeli miyim bilmiyorum. Etrafımdaki bu insana benzer yaratıkların nasıl koktuklarini merak ediyorum. Belki de benim bir koku problemim yok gerçekten de bu insanlar kokmuyor. Sadece dış görünüşüne aldanarak bu insanların kokabikecegini düşündüm. İnsan demeli miyim onlara? Bilmiyorum.
Çıkarken aynaya bakmamıştım. Ya bende onlar gibi gorunuyorsam… Bu düşünce elimle vücudumu yoklama isteği uyandırdı bende Ancak bu sıkışıklıkta bunu yapmam imkansızdı. Bu durtumu bastırmak zorunda kaldım. Bir kaç dakikabsinra sahnedeki hologram benzeri görüntü harekete geçti. Sahnede bir sağa bir sola yürümeye başladı. Topluluktaki koca gözlerin onu takip edebildigini hissedebiliyordum. Bende onlara takıldım. Birden bire sahneden bir ses yükseldi. Bu yansıyan kişi Sanki tanıdık, daha önce gördüğüm biriydi. Konuşmaya başladı, koca ağzının ardında dili bir kurbağa gibi uyuyor sağa sola türküler saçıyordu. Vücudunun yarısını kaplayan gözlerinin altındaki sislikler, koyu griydi. Muhtemelen renklenmis olsa koyu kahverengi olurdu. Sesi kulak tırmalayıcıydı ama insanlar onu merakla dinliyordu.
“Bu sağ tarafımda görmüş olduğunuz cennet.” Sağ elini kaldırdığında bir bulut kümesi üzerinde, çizgi filmlerin konuşma balonlarını anımsatan bir görüntü belirdi. Bir ırmak, yeşil ağaçlarla bezenmiş fonda güzel kadınlar ve yakışıklı erkekler vardı. “Size hep bunlar vaat edildi. “Hepimiz bunlar için calistik, şimdi ise onu elde etme zamanımız geldi. Cennetin de katmanları var biliyorsunuz, şimdi onun en güzel yerinde yedinci arsta yer tutmak ister misiniz. Cenab-ı Hak ban bu hakkı verdi ve dedi ki ‘sen ve senin yolundakiler, bu kat sizindir.’ Kim bu katta yer almak istemez?”
Kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Ancak uzun sürmedi. “Son kez yapmamız gereken bir şey var. Oy cokluguyla iktidara geldik ama o dönem yapamadığımız bir şey vardı. Bize karşı çıkan, bize yalan soyledigimizi söyleyen, Her lafımı carpitan o kafirler. Onları yok etmek için terörü illet ettik, intihar bombacilarimiz cennetin üst köşelerinde yerlerini aldı. Ülkeye bunları hizaya getirir diye din kardeşlerimizi aldık. Olmadı. Şimdi ise kesin emir çıkmıştır. Hak, bunlar için katli vaciptir fermanini bizzat benimle iletmistir. Şimdi onları, hak yolundaki bu engelleri kaldrimamiz gerek. Onları görünce taniyacaksiniz. Onlar ki size düzgün görünecek,Onlar ki size dünya hayatınızdaki o köhne bedeninizi hatırlatacak. Hangimiz, hangi inanan öyle sorarım size. Bunlar şeytanın silueti ardına sığınmış ve öyle gorunmekteler. Şimdi yapmamız gereken Hakk’ın dediğini yapmak ve onları yok etmek. Unutmayın sonunda bahsedilen bize verilmiştir.’
Görüntü birden kayboldu. Aslında karanlık sahnede koşuşturan bazı siluetler vardı ama bir şey belli olmuyordu. Tam arkamızdan kalabalığın ucundan bir gürültü koptu. ‘Kafir’ sesleri bir çiğ gibi büyüyerek bu ciga bizimde katilmamizi sağladı. Ben de onlara takıldım. Nasıl göründüğümü bilmiyordum ve temkinli olmak en iyisiydi. Bir dalga gibi sesin geldiği yöne hareket etmeye başladık. Sesin geldiği yöne bi ışık huzmesi hareket ediyordu. Insanlarla olan sıkışıklığımız azaldiginda kendimi Akaretler’e doğru çevirdim. Bir şekilde eve gidip kendime bakmam lazımdı. Hala karanlık olmasa aslında camlardaki yansimamdan ne olduğumu anlayabilirdim. Allah’ım ilk defa ne olduğum konusunda tereddüte düşüyorum. Hızlı adımlarla eve doğru yürüdüm. Mümkün olduğunca grupların içinde hareket ediyordum, kimsenin yakindakinin ne olduğuna bakmayacagini düşünerek.
Siz ne düşünüyorsunuz?