Lanet olsun. Dakikalardır bu şekildeyim. Pencereden yansıyan ışığın şiddetine bakarsam güneş eski şiddetini bırakmış gibi. Yani birazdan ezan okunur. Neden ezanın okunmasın a bu kadar taktım ki bilmiyorum. Muhtemelen açlıktan bu şekilde öleceğim. Vücudumun hareket etmeyip fazla enerji harcamadigini düşünürsek bekli bulunacak kadar hayatta kalabilirim. Neyse bu durumu kabukkenmekten başka çare yok…
Top patladı. Ezan okunmaya başladı. Sanki bir serinlik çöktü birden. Orucumu açmak için -Biraz tuzlu olacak ama- dilimi dışarıda gezdirdim ve bir parça ter çektim içime. Güzel, dilimi oynatabiliyordum. Bu iyi. Önceden oynatamıyor muydum acaba? Şimdi hatırlamıyorum. Ezan ilk defa bu kadar net duyuluyordu evimden. Bilmediğim bir makam ama. Şimdi şarkıcılar bile kafalarına göre makam oluşturup okuyorlar ezan. Pop müzik parçası gibi türlü türlü remiksleri çıktı ortaya.
Biraz daha uzaktan bir ezan sesi daha çalındı kulağıma. Diğeriyle arasında bir saniye fark var yada yok. Sonra bir diğer, bir diğeri… Onlarca caminin arasında kalmış gibi hissettim kendimi. Üstüne üstlük o patates, soğan hoparlorleri kullanan camiilerin.
Yavaş yavaş kulağıma çalınan ezan sesleri son bulmaya başladığında parmaklariminin oynadığını hissettim. Allah’ım bu müthiş birşey. Içimdeki mutluluğu size anlatamam. Umarım devamı da gelecek. Nitekim öyle de oldu. Yavaşça yatakta doğruldum. Hareketiyle birlikte birikmiş ter golü çalkalandi ve yere döküldü. Önemli değil. Hareket etmenin nasıl bir mutluluk olduğunu anlatamam size. Yavaşça yataktan kalktım. Temkinli olmakta fayda var. Ter birikintisi üzerimden akarken huylansam da bir tepki göstermedim. Yavaşça yataktan kalkarak adımımı attım. Yürüyebiliyorum. Şimdilik bir sorun yok gibi gözüküyor. Elektrikler hala yok. Gözümün ucuyla termometreye baktığımda, sıcaklığın 35 derece olduğunu gördüm. Bu kadar sıcak olması normal mi? Odadaki eşyalar güneşin çekilmeye başlamasıyla birlikte birer siluete dönüşmeye başlamıştı. Dikkatli olmam lazımdı ki hala elektrikler yoktu. Hemen şu şişesine koştum ve şişeyi ağzıma diktim. Oh şu günüsü yok. Kim ne derse desin. Bu terin acısını çıkarmam lazımdı. O kadar su kaybettim ki… Sadece bir litre bir bardak icebildim. Şu kalmamış. Almayı nasıl unuttum anlamıyorum. Elimi musluğa tuttum. İki üç damla ardından boş sesi geldi. Olaya bak. Ramazan Ramazan ne elektrik ne, ne su… Bir de İstanbul’un göbeğindeyiz. Hem de tam göbeği.
Üzerime kuru birşeyler giyip, Biraz da kurulayıp biz dolabının kapağını açtım. Ortalık acayip sessizdi. Acaba hareket etmeye başlayınca duyu yetimi mi kaybettim? Olabilir, hiç şaşırmam. Buzdolabının kapağını açınca bir serinlik vurdu yüzüme. O an disarisinin evden daha serin olabileceği fikri geldi aklıma. Çok pistim, muhtemelen piste kokuyordum ama bir kaç parfümleri bu işi halledebilirdim. Gerçi ter kokusu ile karışan parfüm kokusunun çokta iyi koktuğunu söyleyemeyeceğim ama bu seferlik olsun.
Siz ne düşünüyorsunuz?