Yazmak zor iş. Hatta ve hatta her hafta yazmak daha zor. O günlük köşe
yazarlarına özenmemek işten bile değil. Peki ya şu YouTube’a içerik üretenlere
ne demeli. Öyle abuk sabuk içeriklerden bahsetmiyorum. Araştırılan sorgulanan
bir bütün halinde sunulan içeriklerden bahsediyorum.
Sanıyorum bunu ben yapamıyorum. Ya da yapmam için çok daha fazla bu işe
zaman ayırmam lazım. Belki de daha fazla araştırıp sorgulamam.
Ancak ben ne yapıyorum? Ne yaptığımı anlatayım, sürekli bir tekrar:
Kulaklarımda aşağıya doğru müzik akıyor ve ben vapurda gecenin karanlığındayım. Uzakta kırılan ışıklar haricinde hiçbir şey görmüyorum. Ben
karanlıkta mıyım, vapurda mıyım onu da bilmiyorum.
Şimdi bu karanlığın dibine doğru bir güzel hayallerde boğulmak varken, ben
tutmuş sosyal medyada geziniyorum. Motorun her sesinde kendimi pervanesine daha bir doluyorum.
Kendini öldürmek için güzel bir yöntem değil mi?
“Evet” diyorum kendi kendime, biraz aklım başıma gelince. “Ben
boku yemişim.” Neredeyim, nasılım, kimim ve hayatı yaşama anlayışım bu mu?
Siz de sorgular mısınız bunu hiç? Esen rüzgârda ellerinizi kollarınızı
birbirine dolayıp üşümemeye çalışırken. Soğuk ne güzel bir şey… Sıcak kadar
cıvık, kendini kaybetmiş değil. Hem düşünceleriyle hem de bedeniyle ne kadar
ayık tutuyor insanı. Artık gerek var mı bu kadar ayık olmaya o da tartışılır. O
kadar boş şeylerle dolarken kafamız. Bu neyin bilincini hissetmeye çalışmak ki?
Sürekli yol alan…
Siz ne düşünüyorsunuz?