Topak soğumaya başlamadan yağan yağmuru seviyorum. Hava sıcaklığı her ne kadar düşse de, yine de üşümeden dolaşabiliyorsunuz ortalıkta. Islanmak ise ayrı bir mutluluk. Lakin şemsiye açmamak gerek, bir yağmurluk kafi Yağmur damlaları vurdukça vücuduna süzülen damlalarla beraber hayallerin kapısını aralıyorsun. Hayaller, düşünceler, hatıralar… Her biri kapıya sıralanmış. Kararsızlıklar önünüzde sıraya dizilmiş her biri ile cebelleşirken işte asıl yorgunluğunuzdur. Sıcak bir duş sizi kendinize getirir eve girdiğinizde. Pencereye çarpan yağmura karışır çıplak vücudunuza çarpar gibi hissedersiniz…
Ekim sabahıydı. Pencereden sadece ıslanan, bir kaç köpekten başkası yoktu. Sokakta biriken çöpleri karıştırıyor, muhtemel yiyecek bulma umudu ile ıslanıyorlardı. Merak ettiğim şey onlarda da yağmur düşündüğüm duyguları mı uyandırıyordu? İnsan için bir seçim hakkı vardı. Ancak o seçim hakkı hayvanlara sağlanmamıştı.
Halimden pek memnun değildim. Yanlış taşları oynadığımın farkındaydım. Göremediğim yada ilk bakışta gereksiz gibi gördüğüm ve elimin tersi ile ittiğim taşlar beni bu duruma getirmişti. Sessizdim, sakindim. Zaten çoğu şey kabullendiğim için başıma geldi. Yanlış taşlar, kabullenilen hamleler. Sürekli defans içindeki, yorucu ezilme anları. Üzerimdekiler ne kadar ağır? Hem de iç bir şeyi düşünmüyor, takmıyor gibi görünürken… Kandırmayı bıraktığım an kendimi…
Siz ne düşünüyorsunuz?